SESSİZLİĞİN YANKISI – 3. BÖLÜM

Sislerin içindeki yol, her adımda daha da gerçek dışı bir hâl alıyordu. Zemin yoktu, ama yine de yürüyordum. Ayaklarımın altında hissettiğim soğuk, sadece bedensel bir duygu değil, aynı zamanda ruhuma işleyen bir soğuktu. Etrafımdaki fısıltılar artık kelimelere dönüşüyordu. Fakat bu kelimeler, bildiğim hiçbir dile ait değildi. Bir anlam çıkarmaya çalıştıkça zihnim daha da bulanıklaşıyor, sanki bilincimin derinliklerinde bir şeyler uyanıyordu.
Yolun sonunda beliren figür, diğerlerinden farklıydı. Bu, ne insandı ne de tamamen bir gölge. Onun varlığı, ışıkla karanlık arasında asılı kalmış bir çatlak gibiydi. Figür, hareket etmiyordu ama onun beni izlediğini hissediyordum. Sessizlikte yankılanan bir düşünce, zihnime sızdı “Kim olduğunu biliyorsun, değil mi?” ama bu bir ses değil, zihnimin derinliklerinde patlayan bir yankıydı.
Hayır, diye düşündüm. Ama bu, gerçeği değiştirmiyordu. İçimde, bu varlığın kim olduğunu hep bildiğime dair bir his vardı. Bu his, bir hatıradan çok, silinmiş bir geçmişin yankısıydı. “Beni bulduğun an, kendini buldun,” dedi figür. “Artık seni tutan tek şey, gerçeği kabul etmek?”
Bir adım daha attım. Şimdi onun yüzünü görebiliyordum. Ama yüz, bir maskeden ibaretti ve bu maske, kendi yüzümden başka bir şey değildi. Şaşkınlıkla geri çekildim ama sanki maskenin arkasındaki varlık hareket etmiş gibi bir hisse kapıldım. “Gerçek,” dedi o yankı. “Her zaman senin içindeydi. Ama onunla yüzleşmek, şimdiye kadar hiç cesaret edemediğin bir yolculuktu.”
Bir anda bulunduğum ortam değişti. Sis perdesi çekildi ve kendimi bir zamanlar terk edilmiş bir konağın geniş salonunda buldum. Ama bu kez salon, geçmişin yoğun enerjisiyle doluydu. Şamdanlar yanıyor, tablolar duvarlardan sanki bana bakıyormuş gibi asılı duruyordu. O eski fısıltılar, şimdi bir koroya dönüşmüştü. Her biri kendi hikâyesini anlatıyordu ama bu hikâyelerin hepsi aynı noktada birleşiyordu: O karanlık ritüel.
Bir tabloya yaklaştım. Görüntüde, genç bir kadın ve bir grup insan vardı. Kadın, ellerini yukarı kaldırmış, bir şeyler fısıldıyor gibiydi. Gözleri, o taş duvarların ardındaki gözlerle aynıydı. Tablonun alt köşesinde kazınmış bir yazı dikkatimi çekti “Laneti Başlatanlar.”
“Bu kadın sensin,” dedi yankı bir kez daha. “Geçmişin ve geleceğin birbirine bağlandığı bir noktadasın. Onun seçimi senin kaderini belirledi. Şimdi, ya bu hikâyenin sonunu yazarsın ya da onun gölgesinde kaybolursun.”
Birdenbire tablo canlandı. Kadının dudaklarından çıkan sözcükler, o bilinmeyen dildeki kelimelerden oluşuyordu. Bir ritüelin başladığını hissedebiliyordum. Etrafta toplanmış insanlar, bir çember oluşturmuş, yere çizilmiş karmaşık sembollerin çevresinde dans ediyorlardı. Tablodan gelen enerji, tüm odayı doldurdu. Nefes alamıyordum, sanki odadaki hava ağırlaşıyordu.
“Bununla yüzleşmek zorundasın,” dedi yankı. “Geçmişin karanlık tarafı, bugünü karanlığa gömmek üzere? Ama doğru seçimle bunu değiştirebilirsin.”
Bir adım ileri attım. Tablonun yüzeyine dokundum. Dokunduğum anda dünya bir kez daha değişti. Bu kez, ritüelin tam ortasındaydım. İnsanların arasında yürüyebiliyordum ama kimse beni görmüyordu. Kadın, şimdi tam karşımdaydı. Yüzündeki ifade, hem korkutucu hem de bir şekilde tanıdık geliyordu.
“Dur,” dedim. Ama sesim yankılanmadı. Sadece beni duyamadıklarını değil, aynı zamanda bu anı değiştiremeyeceğimi de fark ettim. Bu bir hatıraydı. Geri döndüğümde, kadının yüzü bana döndü. Gözleri, yine o gözlerdi. Ama bir fark vardı. Bu kez, onun gözlerinde korku değil, bir tür kararlılık vardı.
Ritüel tamamlandığında, bir patlama gibi her şey bir kez daha karardı. Kendimi o taş duvarın arkasındaki gizemli boşlukta buldum. Bu kez yalnız değildim. Kadın oradaydı. Ama bu kez, bir yansıma değil, bir gerçeklikti.
“Artık anladın mı?” diye sordu. “Bu hikâye, senin kaderinle iç içe. Ama her kader değişebilir.”
“Ne yapmam gerekiyor?” diye sordum. Sesim çatlamıştı ama kararlıydı.
Kadın, bana eski bir anahtar uzattı. “Bu, gerçeğin kapısını açar. Ama gerçeği görmek cesaret ister. Her şey buna bağlı.”
Anahtarı aldım ve karanlığın içindeki kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda, karşıma çıkan ışık beni neredeyse kör etti. Ama bu ışığın ardında bir cevap olduğunu biliyordum. Gözlerimi kısmış halde adım attım ve gerçeğin ne olduğunu öğrenmeye hazırlandım. Fakat bu gerçek, sadece benim kaderimi değil, zamanın kendisini değiştirebilecek bir sır taşıyordu.