KADİRŞİNAS
Nerede olduğunu bilmiyordu. Ne yaptığını bilmiyordu. Tek düşündüğü karnını doyurmaktı. O yüzden çöpten yiyen birini görürseniz şaşırmayın. Sadece karnı acıkmıştı ve amacı doymaktı. Üstelik yarım bırakılmış hamburgerin tadı hiç de fena değildi. Hamburgerini öyle bir iştahla midesine indirdi ki, tıka basa yemiş birisi onu görüp yeniden acıkırdı. Karnını doyurduktan sonra gerindi, gerindi, gerindi. Tatlı bir ağırlık çökmüştü üstüne. Üstelik üzerine yumuşacık hırka serilmiş karton sanki üzerine yatması için hazırlanmış, onu çağırıyordu.
Nerede olduğunu, ne yaptığını bilmiyordu ve tek düşündüğü bu tatlı uykuyu uyumaktı. Şimdi uyusa ki güneş doğalı beş saat olmuştu, ancak akşam uyanırdı. Yavaşça onu çağıran o güzel yatağa gitti ve kıvrılarak uykunun tatlı kollarına bıraktı kendini.
Akşamın serinliği üzerine çöktüğünde ürpererek uyandı. Hala nerede olduğunu ve ne yaptığını bilmiyordu. Ve tek düşündüğü ısınmaktı. Birazda acıkmaya başladığını hissetmişti. Bu yüzden ona en cazip gelen şey, ışıkları yanan ve mis gibi et yemeği kokan o sıcak lokantaya girmekti. Düşünmeden yerinden kalktı, yine gerindi ve yumuşak adımlarla lokantaya doğru yürüdü. Kimse onu fark etmeden içeri girebilirse şanslıydı. Yemek yiyemese bile, ısınması yeterdi. Tam kapıdan içeri girmişti ki, onu fark eden bir kadın ondan korktuğunu belli eden bir ses tonuyla garsona onu dışarı çıkarmasını söyledi. Oysa içerisi sımsıcaktı, çıkmak istemiyordu. Yine de yapabileceği pek bir şey yoktu. Dışarı çıktı, üşüyordu ve tek düşündüğü ısınmaktı.
Biraz yürüyüp girebileceği bir yer aramaya karar verdi. Ya yiyecek bir şey, ya da ısınacak bir yer bulurdu bu sayede. Umarım.
Yürüdü, yürüdü, yürüdü. Daha sonra yine yürüdü. Nereye yürüdüğünü bilmiyordu. Tek amacı ve isteği kapalı bir yer bulabilmekti.
Metronun merdivenlerinden aşağı inerken, kapalı bir yer bulduğu için şükrediyordu. Metronun içine girdiğinde dışarıya nispeten sıcak olduğunu da fark ederek sevindi. En sıcak yerin, bir sokak müzisyeninin yanındaki duvarın önü olduğuna karar verdi ve oraya yürüdü. Sokak müzisyeniyle göz göze geldiler. Müzisyenin onu kovmayacağına emin olunca kıvrılarak yattı hemen. Hala biraz aç olsa da en azından bugün soğuktan hasta olmayacak bir yer bulabilmişti kendisine.
Müzisyenin yumuşak müziği uyurken kulağına geliyor, ona güzel rüyalar gördürüyordu. Kemanının tınısını uyanmasın diye yumuşatan müzisyen sevgi dolu gözlerle ona bakıyordu. Biraz sonra kendisine verilmiş olan birkaç lirayla ona yiyecek bir şeyler alıp gelecekti. Şarkısını bitirir bitirmez ceketini onu uyandırmadan üzerine örttü. Ve en yakın büfeyi bulmaya gitti.
Daha da ısınmış ve uykunun çok derinlerine dalmıştı. Üzerine örtülen örtü sanki onu bir el gibi uykunun en derinlerine atmıştı. Burnun gelen etli yemek kokusu da bir o kadar bir el gibi onu uykudan uyandırmıştı. Hemen uyandı, yemeği verenin kim olduğunu, ne yediğini, nerede yediğini umursamadan yemeye koyuldu. Yine çok iştahla yiyordu yemeğini.
Karnı doyduktan sonra biraz sevgi görebilmek için müzisyene baktı. Gözlerini kıstı ve minnettarlığını belirtmek için tiz bir ses çıkardı. Müzisyen başını okşayınca en çok yaradana minnettar oldu. Bugün de bütün ihtiyaçları görünmez bir el tarafından karşılanmıştı.
Belki kedi olduğu için, bugünü, yarını, dünü düşünmüyordu. O hep mutluydu, minnettardı. İnsan olsaydı bir yuvam olsun diye umut eder, olmadıkça üzülürdü. Aç kaldığı günler aklına gelir üzülürdü. Yemek bulamadığında açlıktan ölmekten korkar, üzülürdü. Ama o bir kediydi. Bu yüzden minnettardı, mutluydu. Bütün ihtiyaçları karşılanmıştı.
Nerede olduğunu bilmiyordu, ne yaptığını bilmiyordu ve hiçbir şeyi düşünmüyordu. Bugün mutluydu.