PALTO PARADOKSU

Hava almak için çıktığım sokaklarda onunla karşılaştığım çok olmuştu. Çoğu zaman kenarları aşınmış, kazayağı desenli paltosunu giyinmiş, elleri cebindeyken ve omuzları titrerken görüş alanıma girerdi.
Bir hastalığı olup olmadığını merak etmeden duramazdım. Yazın bile defalarca palto giydiğine şahit olurdum. Yanımdan hızlıca yürür gider, zihnimde rüzgârlar esmesine sebep olurdu. Yürüyüşünü anlatmak gerekirse biraz asabiceydi. Yeryüzüne darılmışçasına yürüyordu. Ayakları yere değmiyordu. Bir insanın ayakları yerden neden kesilirdi, sevinçten mi yoksa yeryüzüne olan nefretinden mi?
Bugün yine onu bekliyorum. Yine fırının yanından sapıp yanımdan geçmesini istiyorum. Biraz sonra görüyorum onu. Bu sefer sadece eskimiş kot pantolonu ve kırmızı kalın kazağı var üzerinde. Üşüdüğü için elleriyle sıvazlıyor kollarını. Onu kalbimin küllerinde ısıtmak isterdim.
Başka bir gün eve ekmek almak için fırına doğru yürüyorum. Sıradan bir yürüme. Bir adımının peşine diğeri geliyor. Fırına girince ekmek kokusu sarmalıyor dört yanımı. Sıcacık iki ekmek alıp eve dönme niyetindeyim. Parayı uzatıp ekmekleri beklerken, o fırının önünden geçiyor. Fırıncı ekmekleri uzatmış, benim almamı bekliyor sabırsızca. Ekmekleri alıp fırından çıkıyorum. Ben fırından çıkıyorum ama o aklımdan hiç çıkmıyor. Eve doğru yürüyorum.
Ertesi gün yıllar öncesinde kalıyor. Lisenin son yılları. Çocukluktan kalan son ümit ve hayal kırıntılarını kaybetmiş durumdayım. Çocukluk sevdamı da öyle. Yıllardır görmüyorum onu. Yine üşüyor mu bilmiyorum? Ama onu görmemek beni üşütüyor.
Bu düşünceler aklımı ele geçirdikten yaklaşık yarım saat sonra okul dağılıyor. Okuldan çıkıyorum. Tren garına doğru yürüyorum. Gara vardım. Sarı çizginin üstünde bekliyorum. Tren geliyor ve biniyorum. Boş bir koltuğa oturuyorum.
Trende biraz sallanarak yahut midem bulanarak eve gidiyorum. Fırının yanından geçerken, çöpe atılmış bir palto görüyorum. Deseni tanıdık geliyor. Yıllar önce üşüyen bir kızın paltosu. Etrafıma bakıyorum. Bir umut. Küçücük bir umut onu görmeme yetiyor. Hemen tanıyorum onu. Yüzü epey yaşlanmış. Ama hemencecik tanıyıverdim.
Yanına koşuyorum. Bu kez uzaktan izlemek olmaz diyorum. O da bana bakıyor. Bir yerden çıkarmaya çalışıyor beni.
Ben, yıllardır kalp atışını kaybetmiş birinin heyecanlanmasını nasıl anlatayım size? “Artık üşümüyor musun?” diye sormak geliyor içimden. Konuşamadığımı hatırlıyorum. Konuşamıyorum. Susuyorum.
Bir süre garipçe bana bakıp yoluna devam ediyor. Çöpe attığı paltosuna bakmadan, adımlarını yere sağlamca basarak yürüyor bu sefer. Epey değişmiş. Eve titreyerek gidiyorum. Giderken çöpten paltoyu alıp üstüme geçiriyorum. Hava sıcak ama ben donuyorum.
Sonraki günler hep fırının yanından sapıp eve gidiyorum. Hep üşüyorum ve hep hava almak için çıkmış olan birisi beni izliyor.