YAŞADIKÇA DERT ET

Hayat bazen Allah’a yaklaşmanız için sizi yorar. Bıktırır, nefes aldırmayacak hale getirir sizi.
Niye bu çileyi çeker ki insan?
Önce isyan eder gibi konuşur. “Zaten böyle şeylerde hep benim başıma gelir” der. Fakat görmez mi yatağa bağlı insanları, görmez mi etrafındaki açları, görmez mi etrafındaki umutsuz, ölüme mahkum vakaları?
Niye isyan eder ki o zaman nedir derdi?
Dert kişiden kişiye, zamandan zamana, mekandan mekana değişir. Dert matematik gibidir aslında. Örneğin ilkokula gittiğiniz zaman size ağır gelen elmanın kaç parçaya bölündüğünü hesaplamaktı. Ortaokulda elmalar yerine şekillerin kaç parçaya bölündüğünü hesapladınız, geçmişe dönüp baktığınızda
“Ya ben bunu mu hesaplayamıyormuşum? Ne kadar kolaymış aslında. Şimdi bu parçaların kaç parçaya bölündüğünü hesaplamak cidden zor. Elma ne ki, hiçbir şey artık” dersiniz.
Sonra liseye geçersiniz, artık ne elmalar ne de parçalar kalmıştı. Artık mesele onları oluşturan parçaların ince ayrıntılarına kadar hesabını yapmaktaydı. Ne ilkokul zorluyordu artık ne de ortaokul. Asıl zor lisede değil mi sizin için?
Veya siz öyle sanıyorsunuz. Çünkü üniversiteyi halen görmediniz.
İşte dertler de böyledir. Bir derdi içinizde bitirdikten sonra arkanıza baktığınızda, “Ben bunu mu içimde büyütmüşüm cidden? Ne kadar küçük bir problem aslında. Niye böyle düşünmüşüm ki?” diye kendi kendinize muhakeme yaparsınız.
Aslında bu sorunun cevabı çok kolay. O zamanki mantık ve kalp sisteminizle şimdiki mantık ve kalp sisteminiz apayrı. Özleriniz aynıdır elbet ama gördükleriniz farklı. Örneğin bir çocuk elmasını yere düşürdü ve bunun için çokça ağladı. Siz bu çocuğa kızabilir misiniz veya ona “Bu da dert mi canım?” diyip kendi dertlerinizi sıralayabilir misiniz?
Dert o çocuk için yere düşmüş elmasıdır. Siz bu derdi o yaştaki çocuğa küçük görebilir misiniz?
Dertler ağırlıklara da benzer. 15 yaşında 52 kilo bir kızı düşünelim. Bu kızımızın karşısına 1.87 boyunda, 85 kilo bir erkeği koyalım. Önlerine 50 kiloluk ağırlık koysak, hangisi taşıyabilir bu ağırlığı? Erkek mi, kız mı?
Erkek tabii ki. Peki, kızımıza “Sen bunu nasıl taşıyamazsın?” diye kızabilir miyiz? Ona “Sen güçsüzsün, başarısızsın” diyebilir miyiz?
“Allah hiçbir nefse gücünün yeteceğinden fazla yük yüklemez” der Bakara suresinde.
Güneşe çevirebileceği kadar gezegen, denize taşıyabileceği kadar balık, ağaçlara taşıyabileceği kadar yaprak. İnsana taşıyabileceği kadar dert verir.
Bu dertler, başta dediğim gibi, Allah’a yakınlaşmamız içindir. İnsan derdi olduğunda anlatacak, dinleyecek, derdine derman olacak bir güç istiyor. Kalp atmaktan, akciğer solumaktan yorulunca devreye Allah’ın insana verdiği fıtrat giriyor. Geceleri kimse ağladığımı duymasın diye yutkunduğum, kimseye anlatamadığım düğümleri çözecek Allah’tır diyor insan. Ki insan bilinçli olarak Allah’tan yardım isteyince bir rahatlama, bir huzur gelmiyor mu?
Buna örnek çoktur, lakin anlatacak ne satır ne de yazacak el vardır. Bunlar yalnız gönülde, saklanacak acı hatıralardır.