ZAMAN

Zaman. İçinde neler neler barındıran bir sözcük. Zamanı anlamak ve anlatmak zor. Bazen geçmek bilmiyor saniyeler bile. Bazen öyle hızlı ki yetişemiyoruz hiçbir şeye. Biz insanlar sınırlı olduğumuz için zamanla yarışıyoruz adeta. Sınırlarımızı aşmak istercesine. Ne kadar çırpınsak da kaçınılmaz olarak bir kalıba sokuyor bizi zaman. Zamanla yaşlanıyoruz, ömrümüzün ne denli sınırlı olduğunu hatırlıyoruz. Zaman koşuyor, biz onu yakalama derdindeyiz. Bazen de farkına varmıyoruz belki,bakıyoruz ki o çoktan almış başını gitmiş uzak diyarlara. El sallıyor bize, fark etmiyoruz bile.Biz kalmışız geride elimizde üç beş güzel gün, birçok hayal, pek çok eyvahla.
Pişmanlıklar dursun bir köşede, inşallah eyvahlarımız da az olsun,güzelliklerle dolu olsun ömrümüz. Bahsettiğim o güzel günlerden birini de geçenlerde yaşadım. Unutulmaz üç beş günün içine onu da kattım.Hani o Süleymaniye’de dostlarımla buluştuğum gün. Üniversitede okurken takıldığımız samimi mekanda. Her zamanki gibi pide yedik,bolca çay eşliğinde. Yirmi beş yıl önceye gittik bir anda. Zaman nasıl bu kadar geriye aktı? Bu kadar yıl nasıl geçti, ışınlandık sanki bir anda geçmişe ve sonra da yaşadığımız ana. Işınlanma sürdü gün boyunca, geçmişle gelecek arasında bir köprü kurduk, koşturduk durduk oradan oraya. Kalbimiz kıpır kıpır bu koşuşturmayla, oturduk kaldık anılarımızın koltuğuna. Rahatımız hiç kaçmasın istedik adeta. Herkes anılarını döktü ortaya, anıların lezzeti bambaşka. Muhabbet arttıkça daha bir sarmaladı sanki koltuklar bizi. Anıların içinden çıkmak istemedik hiç. Nihayetinde laf lafı açtı yine geldik yaşadığımız zamana. Koltuktan inmiştik çoktan, farkına bile varmadan. Hakikat şu ki artık biz değildik üniversiteli, çocuklarımız almıştı bizim yerimizi. Anılara olan yolculuğumuz Süleymaniye Camii’ne çıkan dar sokaklarda devam etti, gitti. Dilimizde anılar, içimizde özlem… Ezan okunmaya başladı işte. Yahya Kemal’i anmasak olmaz tabi. Eza’n-ı Muhammedi, Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Bir Başka Tepeden derken edebi zevkin içinde bulduk kendimizi. Yahya Kemal de yıllar önce bulunmuştu bu mekanda. Hangi duygular içindeydi kim bilir? Bir kısmını şiiriyle hissettiriyor,peki ya gerisi. Onun için de geçmişti zaman, ayırmıştı onu İstanbul’dan. Gün gelecek biz de ayrılacaktık buradan.
Tatlı bir heyecanla camiye yöneldik. Yahya Kemal’in ifadesiyle; girdik birbiri ardınca ilahi yapıya,huzura erdik. Şükür kapısını tıklattık. İnsan böyle anlar hiç bitmese, zaman hiç geçmese diyor. Ah zaman! Ama heyhat! Geçecek,bitecek. Vaveyla etmek boşuna. Yine de şükür içinde olmalı her lahza. Bu yüce yapıda Hak’ın huzurunda, dilimizde dua: “Zamanımızı senin razı olduğun şekilde, yapabileceğimiz en iyi şeyleri yaparak bitirmeyi nasip et bizlere! ”