RAFLARDAKİ REÇEL

“Ve bilmezdim
Annemin yaşantısındaki
Renkliliğin yalnızca
Raflarda dizili
Kavanozların içindeki
Reçeller olduğunu.”
— Sunay Akın
Annemin mutfağı, evin en aydınlık köşesiydi. Sabahları güneş ilk oraya vururdu; sarı ışık dantel perdelerin arasından süzülür, raflardaki kavanozlara usulca dokunurdu. O kavanozlar… Renk renk reçellerle dolu, sıra sıra dizilmiş, her biri bir mevsimi mühürlemiş gibi dururdu. Çocukken onların sadece tatlı şeyler olduğunu sanırdım. Oysa annem, her birine fark ettirmeden bir şeyler bırakmış: sabır, özveri, suskunluk… Ve belki biraz da yalnızlık.
Ben büyürken annemi hep bir şeylerle meşgul gördüm. Bazen cam silerdi, bazen çamaşır katlardı. Ama en çok reçel yapardı. Ocağın başında, kaynayan tencerenin içinden taşan kayısı kokusu hâlâ burnumda. Bir gün sormuştum:
“Anne, neden bu kadar çok reçel yapıyorsun?”
Gülümsemişti.
“Gerektiğinde açarsın,” demişti sadece.
O zaman anlamamıştım. Henüz hiçbir şeye geç kalmamıştım çünkü.
Aradan yıllar geçti. Annem hastalandı. Hastanedeki o son günlerinde bile gözleri umutla parlıyordu. “İyi olursam bu yaz incir reçeli yapacağım,” dediğinde sesi zayıftı ama inadına yaşama tutunuyordu. Oysa o yaz ne incirler doğrandı ne de mutfakta onun sesi yankılandı.
Onun ardından eve döndüğümde, ilk iş mutfağa gittim. Raflar hâlâ yerli yerindeydi. Kavanozlar, tozlanmış camlarının ardında hâlâ capcanlıydı: vişnenin kırmızısı, ayvanın sarısı, portakal kabuklarının ışıltısı… Her biri bana bakıyordu sanki. Ellerim titreyerek birini aldım. Etiketinde yazıyordu: “Haziran 2022 – Kayısı.” Yanında bir diğeri: “Eylül 2023 – Ayva.”
O an anladım. Annem, hayatının tüm rengini bu kavanozlara sığdırmış. Yükünü, sessizliğini, özlemini… Hepsini şekerle karıştırıp mühürlemiş. Kendi kendine sakladığı ne varsa, küçük bir kaşığa sığacak kadar damıtmış.
Her kavanoz artık bir mevsim değil, bir anı. Kahkahalar, sessizlikler, sabah telaşları… Ve benim çocukken fark etmediğim ince bir hüzün.
Artık mutfağa her gelişimde elim raflara gidiyor. Kavanozları tek tek elime alıyor, etiketlerine bakıyor, bazen kapağını yarım açıyor ama yine de kıyamıyorum. Çünkü içindekilerin sadece meyve değil, onun hayatı olduğunu biliyorum.
Annemin yaşantısındaki renkliliği raflarda ararken, aslında içimdeki bir rafın tozunu alıyorum. Geç kalmış bir fark ediş bu. Çünkü bazı tozlar yalnızca raflara değil, insanın kalbine siniyor – silmekle geçmiyor.