BİR BAYRAM DÜŞÜ SAKLI KALDI GAZZE’DE

Zulüm ile ayaları vurulmuş demokratlar karnını germekte.
Bayraklar altında pörsümüş, çıvgımış, yeminlere ve betondan tanrılara zincirlerle bağlı kafa tasları boğuşta
7 Ekim değil 1948’den beri hizaya gelmez öfkemiz koyu bir susmanın karartısı ile kölelerden farksız.
Bu saatten sonra ne çare!
Yine bir bayram düşü saklı kaldı Gazze’de!
Ben,
Kapatsam da radyoları
Saatleri durdursam da yok çaresi.
İstersem kafa kemiklerimi yakıp savurayım küllerini
İstersem gözlerin gördüğü yetim kirpiklerini arındırayım bombalardan
Ve istersem tetiğe basan eller ile mermiler arasına koyayım öfkemi
Bir gardiyan gibi şehrin kölelerini azat edeyim,
Yok çaresi!
Gitti bir bayram daha
Musallat bir sıklet gibi.
Gazze’de bir bayram düşü saklı kaldı.
Filistin’de bayramlar dahi yetim kaldı bugün…
Kurudu dallar, kırıldı kırılacak olan
Yetimler kulelerinde, kahraman ezanları sustu bu bayram da
Ve bir bayram düşü saklı kaldı göklerde.
Bir demet mutluluk kıvancı ardını döndü müminlerden,
Soylu bir Gazzeli’nin tortusu bile değilken süngüsüz davamız,
Hala bayram bize bayram ola yaftasında tanılarımız.
Düşün ki yaslanarak bu vakûr kentin yığıntı binalarına,
Orada diri fakat bitkin ümitler üzerinde molozlar
İntizamsız intizârın çığlığını işit yıkılmış minareler dilinden!
Çapraşıklık bir bir yoğruluyor tükenirken öfkeler.
Bir dövüş bu!
Kıvrak ve gürbüz bir kardeşlik düşü!
Yazılsın tarihin ekinsiz defterinin kan rengi sayfalarına
Hıncahınç bir davanın omzu ve güneş kokan yükü
Binlerce mil öteden
Yağız bir at sırtında dört nala koşar adım,
Şevk mührü dolanık bileklerle kurulmuş.
Barış ve selamet harcı ile yoğrulmuş
Kardeşlik merdivenleri ve kuleleri üzerine.
Evet merdivenler!
Kökü ezele, sonu ebede uzanan,
Bulutları arşın arşın aşan
Kıta kıta uhuvvet
Her milletle aynı ekmeği bölüşen
Beyaz siyaha üstündür yaftasından sıyrılıp sidretü’l-müntehâya varan
Ve dahi üzerinde Cebrail’in dahi kanat silkemediği Kab-ı Kavseyn’e ulaşan merdiven.
Adım adım umut,
Basamak basamak sen,
Basamak basamak ben,
Basamak basamak biz.
Fakat bizler ağır ağır kararttık sinelerimizi ve asırlar boyu mayasını selâm ile dizdiğimiz Merdivenlerimizi yıktık, membaı yasak elma ağaçlarından dikelmiş ve nasırlaşmış tokmaklarla
Darası alınmış bugün.
Cesaretimiz ile boyutlanan bir harç ile değil,
Her basamakta körlük
Her basamakta çalıntı tahtlar
Basamak basamak ahmakça infiâl
Kaç gece gün yüzü görmemiş tokatlar ile
Mermerleri ölüm saçan basamaklar diktik.
Varlıkların varlık olduğu kentlerde
Varlık var olmaktan yoruldu,
Varlık var olmamaktan kor oldu.
Çocuk kemikleri ile gübrelenen çam ağaçlarından putlar yaptık, tiksinti fikir mezarlarının zelîl tepelerine
Sen,
Evet sen!
Kisvende kırlangıç büyütmesi gereken sen,
Duaları ile yedi kat göğü aşan merdivenler dikmesi gereken sen!
Ahvâlin ile kardeşliğin, bizliğin kanına susaması gereken sen!
Bastığında hürriyetin ve uhuvvetin şehvetiyle basamaklarına
Göreceksin,
Uykularının zarlarına
Katillerin kaypakça indiğini
Ve çocukların töhmet sinelerde nasıl paylaşıldığını…
Çünkü bugün metruk olmuş merdiven ve kulelerimiz bizim dava yükümüzün bî-tâb tükenişinin çığlığı
Bizler desîse uykularında el altında yıkılırken,
Hayız kokan diş gıcırtıları ile demokratların fahişe taifeleri indiler.
İnildi en dibe bu merdiven ile
Ve düşler düşürüldü
Çetrefil şehvetlerin ellerinden.
Bizim sonluluk sevişmeleri ile kurduğumuz merdivenler üzerinde silah ve bot sesleri kol gezmekte.
İniyorlar üzerimize basa basa çulha girmiş gürûhlar,
İniyorlar ve inliyor insanlık kulesi…
İniyorlar ve inleri oluyor mazlum umudu göğüslerimiz
Ve binler düşü daha kör urban ile düğümleyerek,
Bu bayram tarihe kazındı
Ve saklı kaldı kucak dolusu neşe,
Saklı kaldı bir bayram düşü,
Saklı kaldı kubbelerdeki misk-i amber kokulu gülüşler.
Gazze’de,
Bir Filistin daha saklı kaldı.
Yazılsın utanç vesikalarının çingene başlıklarına,
Hırsız tarihin serkeş banknotlarına yazılsın insanlık dalaşı,
Şimdi soruyor varlık sancım bu mudur veche?
Bu mudur hak edilen bayram
Bâkî merdivenler üzere
Selam kuleleri ile
Bekâ içre Kudüs’e?