M.Ö. VE M.S.
Son zamanlarda hepimizin kalemi doldu, taştı. Artık ne yazılanlar yeterli ne de yazılmayanlar. Hep beraber dünyadan ve insanlardan nefret etme noktasına geldik, getirildik. Toplum olarak üzüldük, ağladık, kahrettik. Adaletsizliğin hat safhasını yaşadık. Ve ben bu satırları yazarken, siz okurken bunlar olmaya devam etti, ediyor.
Sistemin işlemeyen çarkları, sadece binalardan ibaret olan sözde ‘adalet’ sarayları, hangi taşın altını kaldırsak hilekârlık, sahtecilik vesaire. Sürekli bir ‘nasıl bir dönemde yaşıyoruz artık ya’ şikâyetleri… Sanki sadece biz dünyanın en yaşanmayacak çağında yaşıyormuşuz yanılgısı. Hangi kitapta okuduğumu hatırlamıyorum ama şöyle bir şey aklımda: M.Ö. bilmem kaçıncı yılda taşa yazılan küçük bir cümle, hangi topluluğa ait bilmiyorum ama yazılan şey neyden bahsediyordu biliyor musunuz? ‘Dünyanın ne kadar yaşanılamaz bir yer olduğundan, o dönemin kendisi için çok zor bir dönem olduğundan bahsediyor.’ Ne kadar trajikomik değil mi? Milattan önce bilmem kaçıncı yılda yaşa ama sen gel 2024 yılında insanların çoğunun hissettiği durumları hisset.
Bize ne kardeşim o dönemin insanından diyebilirsiniz. Tabi yaşadıklarınızı sorgulamıyorsanız. Asıl mesele şu ki; çok büyük farklılıklar da olsa insan aynı insan. İyi yanlarıyla da kötü yanlarıyla da. Maalesef ki, içinde beraber yaşadığımız topluluktan çıkıyor iyisi de kötüsü de. Çok duymuşuzdur belki haberlerde; karısını canice öldüren bir adam için komşuları, ‘kimseye zararı yoktu, işinde gücünde’ cümlesini. O işinde gücünde adamla kimimiz aynı iş yerinde çalıştık, kimimiz aynı otobüse bindi, kimimizin arkadaşı, hatta belki kiminin evladıydı. İnsanlar, içlerinde ne yaşadıklarını kendi çevresine aktaramamaya başladığından beri psikolojik sorunlar, travmalar, cinnet geçirmeler arttı. Elbette tek neden bunlar da değil. Ama en azından bir neden bu.
Hani bir kadın çıkmıştı da ‘Sosyal çürüme başladı’ demişti ve kadını küçümseyen onlarca insan olmuştu yorumlarda. Kadının bir üniversitede akademisyen olduğunu bilmeden… Aslında söylediğinde ne kadar da haklı olduğunu göstererek… Üzgünüm ama bunu biz yapıyoruz. İçimizdekiler, yanımızdakiler, sağımızda solumuzdakiler yapıyor…
Bilinçli toplum değiliz, bilinçli toplum olamadık diye hayıflanıyoruz ya bazen. Kendimizden, komşumuzdan, evladımızdan, ailemizden başlamıyorsak bir şeyleri düzeltmek için çabalamaya, ‘aman bana dokunmayan yılan bin değil yüz bin yaşasın’ demeye devam edersek bu istikrarla; biraz önce bahsettiğim milattan önce bilmem kaçıncı yılda yaşayan o insan gibi ‘dünya ne kadar yaşanılmaz bir yer oldu, ne kötü bir çağda yaşıyoruz’ demeye, üç-beş haber görüp ağladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye ve ettirilmeye mahkum kalmaya devam ederiz.
Bu sebeple ‘biz ne yapabiliriz ki’ demek yerine, o ‘biz’ in aslında içinde bulunduğumuz toplumun bir parçası olduğunu unutmayarak en temelden en küçükten ne geliyorsa elimizden yapmakla mükellefiz. İster taş çağı olsun ister uzay, insan aynı insan. İyisiyle de kötüsüyle de.