ZEMHERİ
Yüzümde gizlenen bir savaşın yorgunluğu var,
Göz kapaklarımda düşmanla dans eden seyrine dalmış bir huzursuzluk.
Ellerim yabancı değil, izleriyle dolu bu çatışmaya.
Nefesim kesildi, parmak uçlarımdan kaçacak gibi.
Zihnimdeki mezarlıkta biriktirdiğim kuşların kanatları ağırlaşıyor.
Her adımda karşılaşıyorum kendi gölgemle,
Taşın üstüne adım atsam da ismim yabancı kalıyor.
Söyle, senin yerinde nasıl yaşanır, nasıl ölünür?
Yorgun umutlarıma karşı konumlanmış kuşlara meydan okuyorum,
Beni bu savaşta mağlup etme, buna izin verme.
Akşamları söndürdüğüm ateşin dumanı hala tütüyor.
Gözümü kapayıp geçiyorum bilgisiz gazellere,
Dizlerim yanarken ağıt yakıyorum, kumun içinde kayboluyor başım.
Savaşın izinden gelen gözyaşım, kaynayan bir dere gibi içime sızıyor.
Ölümün vurduğu taşların üzerinden atlamaya çalışıyorum,
Senin geçtiğin toprakları kucaklamak için aştığım yolları sayıklıyorum uykuda her gece.
Rüyalarıma su bulaşıyor, gözeyim susadığın her yerde.
Elini uzatsan dağılacak bulanıklık gövdemde,
Gel, göğsümde bir cephe de sana açayım.
İnadımı vuruşur görürsün, kara tomurcuklu çiçeğimi her gün suluyorum.
Savaşı başlatan ve bitiren her hece, adını bağırıyor kefensiz gömülen bedenlere.
Çocukların saçlarına değen gözlerini ıslat, ay kırılsın gecenin üçünde.
Göğsümü yar, beni bu karanlık noktadan kurtar,
Doğsun güneş devrilen tepelerimin üstüne.