HUZURUM MEĞER ÖNYARGI DUVARLARIMIN ARDINDAYMIŞ

Bir eylül akşamıydı, yaz ayları bitmesine rağmen sıcaklar inadından hâlâ vazgeçmemişti. Kendimi epey huzursuz, bitkin, her şeyden sıkılmış hissettiğim günlerimden biriydi. Her tatil günü yaptığım gibi odamda oturmuş, bilgisayarımdan bir şeyler izliyordum. İzlediğim videoya tüm dikkatimi vermeye çalışırken akşam ezanının sesini duymaya başlamıştım. Umursamadan videomu izlemeye devam ettim. Bir süre sonra kapımız çalmaya başlamıştı, annem; “Oğlum kapıya bakar mısın?” diye seslenmişti bana. Kapıyı gidip açınca gelenin babam olduğunu gördüm. Beni görünce selam verdi ve ardından; “Oğlum namaz kıldıktan sonra okulun hakkında biraz konuşalım.” dedi ve içeri geçti.
Ne konuşacağını epey merak etmiştim. Bu sene 11. sınıfa geçecektim ve bu döneme kadar eğitim gördüğüm okulum, depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle yıkılmıştı. Geri odama geçecekken babam seslenerek; “Oğlum! Namaz kılmadıysan gel beraber kılalım.” dedi. “Ben ezan okuduğu anda kıldım baba!” diye karşılık verip odama geçtim. Aslında yalan söylemiştim ama aklım yarım kaldığım videomdaydı. İzlediğim videoya biraz daha devam ettikten sonra babamın bana seslenmesiyle yanına gittim.
“Oğlum, eski okulun evimizden oldukça uzak bir yere taşınacakmış. Maalesef artık o okula gitmen mümkün değil. Evimize yakın bir okul daha var, kaydını oraya alacağız.” dedi babam. Dediği şey beni epey üzmüş ve şaşırtmıştı. Ona; “Eski okuluma gitmemin bir yolu yok mu baba?” diye sordum.
“Maalesef oğlum, yakınımızda olan imam hatip lisesine yarın gidip kaydını yapacağız.” diye soruma karşılık verdi. Ardından ben; “İmam hatip mi? Ben buradaki imam hatip okuluna gitmek istemiyorum baba. Lütfen eski okulumda kalayım. Ben çok erkenden kalkıp okula yetişirim.” diye yalvardım babama. “Her gün bunu yapamazsın oğlum, bunu ikimizde biliyoruz. Buradaki okula çocuklarını gönderen arkadaşlarımla konuştum, hepsi bu okuldan çok memnunlar. Senin de bu okulu seveceğinden eminim. Şu anlık elimizde başka seçenek yok.” diyerek adeta son sözü söylemişti babam. Daha fazla bir şeyler söyleyerek bir şey elde edemeyeceğimi, başka yolum olmadığını anlayınca; “Peki baba, başka çaremiz yoksa mecbur oraya gideceğiz.” deyip odama geçtim.
Olanlar oldukça moralimi bozmuştu. Kendimi oldukça huzursuz hissettiğim bugünlerde birde istemediğim bir okula gitmek zorunda kalacaktım. Üstüne üstlük çevremdeki hiçbir arkadaşım imam hatip okullarını sevmiyorlardı. Bende sevmiyordum, imam hatip okullarında sadece gereksiz ve vasıfsız insanların olduğunu düşünüyordum. Çünkü bulunduğum ortamlar ve takıldığım insanlar bana bunu öğretmişti. Sürekli imam hatibe giden çocuklarla dalga geçiyorlardı, benimle de dalga geçmelerinden korkuyordum ancak görünüşe göre başka çarem yoktu.
Bir sonraki sabah babam ile beraber okula kaydımı yapmaya gittik. Fazla uzun sürmedi, okulların bir hafta sonra açılacağını hatırlattılar. Aslında kayıt yaptırmaya gittiğimiz müdür kötü biri gibi durmuyordu ama yine de içim pek ısınamamıştı. Babamla eve geri dönerken arkadaşlarımla karşılaştık. Arkadaşlarımdan olan Erdem; “Nereye gidiyorsun böyle Akif?” diye sordu. Ben imam hatibe gittiğimi öğrenmesinler diye yaşadığım korku ile; “Babamla biraz işimiz vardı, onları hallettik.” diye cevap verdim. Onlar tam bir soru soracakken babam, imam hatipten bahsetmeye çekindiğimi anlayıp; “Bugün buradaki imam hatibe Akif’in kaydını yaptık, bundan sonra burada eğitim görecek.” diyerek yanımızdan uzaklaştı. Beni arkadaşlarımla yüzleşmem gerekiyormuş gibi yalnız bırakıp gitmişti. Arkadaşlarım bir süre bana baktıktan sonra bir anda gülmeye başladılar. Bende onların gülüşlerine bir süre sonra eşlik ettim. Ardından; “Senin gibi inancını yitirmiş biri imam hatibe mi gidecek?” diyerek benimle eğlenmeye başladılar. Aslında haklıydılar, bir inancım yoktu ve ailemden bu durumumu saklıyordum. İmam hatibe gitmemde pek mantıklı değildi ama yapacak bir şeyim yoktu. Durumumu arkadaşlarıma da anlattım, öğrenince benimle epey dalga geçtiler. Elimden geldiğince takmamaya çalıştım çünkü bunu imam hatibe gittiğini öğrendikleri her çocuğa yapıyorlardı. Daha fazla onlara katlanamayıp yanlarından ayrıldım. Evet, inancımı yitirmiştim ve aileme yalan söylüyordum. Onlar beni hâlâ ibadetlerini gerçekleştiren bir evlat olarak görüyorlardı ama ben tam aksini yapan bir kişiydim. Ne yapacağımı bilmiyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Huzursuzluğuma huzursuzluk eklenmişti adeta. Bundan sonra yapabileceğim tek şey olayı akışına bırakmaktı.
Sonunda bir hafta geçmişti ve okulun ilk günü gelmişti. Oflaya puflaya kalktım yatağımdan. Epey hevessiz bir şekilde hazırlandım ve kahvaltımı yaptım. İlk okul günümün nasıl geçeceğini, imam hatipte neler yaşayacağımı düşünmek beni çok yorduğu için gece neredeyse uyuyamamıştım. Tamamen hazırlandıktan sonra sonunda evden çıkıp okulun yolunu tuttum. Çok uzak değildi, birkaç dakika yürüdükten sonra okul karşımda duruyordu. Töreni yaptılar ve ardından tüm öğrencileri sınıflara aldılar. Ben ise oldukça hevessiz olduğum için herkesin gitmesini bekledim. Tören alanında beklerken birinin elini omuzumda hissettim. Bir anlığına bu kişinin müdür olduğunu ve sınıfa gitmediğim için bana kızacağını düşünmüştüm ancak yanılmıştım. Elini omuzuma atan kişi; “Okulumuza hoş geldin evladım, neden burada dikilip kaldın? Bir şeyin yoktur umarım.” diyerek gülümsedi. Ben; “Hoş bulduk hocam. Bir şeyim yok sağ olun ancak yeni geldiğimi nereden biliyorsunuz?” diyerek karşılık verdim. Sonra o yüzünde hafif bir gülümsemeyle; “Seni ilk defa bu okulda görüyorum. Dersime girmemiş olabilirsiniz diyebilirsin ancak ben senin yüzünde bu okul hakkında endişeler taşıdığını görüyorum. Sanki o endişelerin sebebiyle burada dikilip kalmışsın gibi.” diyerek gözlerimin içine baktı. Sanki gözlerimden bir şeyler okuyor gibi davranıyordu. Dediklerine baktığımda da bunda gayet başarılı gibiydi. “Hayır hocam, sadece dün gece uyku tutmadı. Uykusuz olduğum için yorgunum biraz, sağ olun.” diyerek cevap verdim.
İlk 6 dersimiz epey sıkıcıydı. Hocalar geliyor, ilk gün diye yeni gelen öğrencilerle tanışıyor ve ders anlatmadan gidiyorlardı. 6 dersin ardından öğle arası vakti gelmişti. Yorgun olduğum için bu boş vaktin bir kısmını uyuyarak değerlendirmek istemiştim. Evden yemek getirmeyi unuttuğum ve paramda olmadığı için açlığımı başka şekilde atlatabileceğimi düşünmüyordum. Zilin çalmasına çok kalmamışken sınıftakilerden biri öğle arası boyunca uyuduğumu fark etmişti. Yanıma gelerek beni dürttü ancak kalkmaya hiç niyetim yoktu. Birden elindeki ekmeğin yarısını böldü ve masama koydu ve ardından; “Zil çaldığından beri uyuyorsun ve hiçbir şey yemedin. Al bunu atıştır, açlığını tutar diye düşünüyorum.” dedi. Çok şaşırmıştım, çocuğun hareketi beni çok etkilemişti. Kafamı döndürüp çocuğa baktım, onun yaptığını bana daha önce hiçbir kimse yapmamıştı. Gözlerimi zorlanarak açtım ve ona; “Sen kimsin? Yemeğini neden benimle paylaşıyorsun ki?” diye sordum. Hafif tebessüm ederek; “Ben Hamza, aç olduğunu düşündüğüm için yemeğimden vermek istedim. Hadi ye artık, zilin çalmasına çok kalmadı.” dedi. Bu cevabı beni daha çok şaşırtmıştı. Ona; “Benim aç olduğumu düşünmen, kendini düşünmeden yemeğinin yarısını vermen için yeterli mi?” diyerek şaşkınlığımı belirttim. O da; “Evet, çünkü mensubu olduğum dinimin ahlakı bunu gerektiriyor.” diyerek şaşkınlığıma şaşkınlık katmıştı. Arından biraz sohbet ederek beraber yemek yedik. Onunla sohbet ettikçe buradaki insanların benim düşündüğümden farklı olabileceğini düşünmeye başlamıştım. Acaba çevremden dolayı imam hatiplere fazla mı önyargılı davrandım diye düşünmeye başlamıştım. Sohbet akıp giderken zil çalmaya başladı. Öğrencilerden biri hızlıca içeri girip hocanın geldiğini söyledi. Biraz sonra içeri sabah sohbet ettiğim hoca girdiğini gördüm. Son 2 dersimiz akaitti ve derse bu hoca girecekti. Sabahki sohbetimizden sonra onun dersini merak etmiyor değildim. İçeri girdi ve yeni gelenler için kendini tanıttı. Gayet eğlenceli bir hocaya benziyordu ve dersi de oldukça eğlenceli geçmişti. Galiba bundan sonra hem imam hatip öğrencilerine hem de imam hatibe karşı kurduğum önyargı duvarlarını yıkmam gerekiyordu.
O günden sonra artık önyargılarımdan arınmış bir şekilde okula gitmeye devam ettim ve bu bende çok farklı duyguların oluşmasına yol açtı. Hatta artık imam hatip bana iyi bile gelmeye başlamıştı. Bir süre sonra sabahları yatağımdan ayyaşça uyanıp, sersem sersem hareket etmiyordum. Gayet dinç bir şekilde kalkarak okula gitmek için can atıyordum. Çünkü huzursuzdum ve okulda geçirdiğim her gün huzursuzluğumun sebeplerini yıkmaya bir adım daha yaklaşıyordum. Bir süre sonra sonunda tüm huzursuzluklarımı yıkmıştım.
Bir gün akait hocamız olan Sıtkı Hoca yanıma gelmişti. Galiba benim hal ve hareketlerimden hem imam hatibe karşı eskiden sahip olduğum düşünceleri anlamıştı hem de inancımı kaybettiğimi fark etmişti. Yanıma gelip benimle epeyce sohbet etti. Düşüncelerimi ve önyargılarımın sebeplerini tarttı. Beni dinlerken sözümü hiç kesmedi. Bu çok dikkatimi çekmişti, benden daha bilgili olmasına rağmen asla sözümü kesme teşebbüsünde bulunmadı. Bunun sebebini sonradan ona sorduğumda bana; “Bizim mensubu olduğumuz İslam dinini peygamberi olan Hz. Muhammed, insanların sözünü asla kesmezdi. İlk önce onları dinler, sonrasında kendi konuşurdu. Sohbet ederken saygıya oldukça önem gösterirdi.” dedi. Bu sözü ile ben, kurduğum bazı önyargı duvarlarını sonsuza dek hayatımdan çıkarmıştım. O çok güzel ve çok bilgili bir hocaydı ve bütün ahlaklı davranışlarını peygamberi örnek almasına bağlardı. Gerçekten onun bu davranışlarına hayran kalmamak mümkün değildi.
Bütün önyargı duvarlarımı yıkıp eğitimime devam ettikçe huzura ulaşıyor gibiydim. Sonra fark ettim; huzurum, meğer kurduğum önyargı duvarlarının ardındaymış. Önyargı ile gittiğim imam hatip okulunda kaybettiğim inancıma tekrar ulaştım. Aslında çevremin çok yanlış olduğunu, sahip olduğum yanlış düşüncelerin çevremden kaynaklı olduğunu anlamıştım. Arkadaşların hayat içerisinde ne kadar önemli olduğunu, sahip olduğum arkadaşlara göre hayatımın nasıl şekil alacağının farkına varmıştım. İnsanın çevresindeki insanları iyi seçmesi gerektiğini, etrafında olmayan insanları ise başkalarının sözüne göre yargılamaması gerektiğini tecrübe ettim. Öğretmenlerin hayatımızda ne kadar etkisi olduğunu, onların hayatımızda çok önemli bir yer edindiğini gördüm. Bütün bunlar. Bütün bu tecrübeler benim önyargı duvarlarımın yıkılmasını sağlamıştı. Bu da benim hayatımda tekrar huzuru bulmamı, inancımı tekrar kazanmamı, hayatım için daha iyi arkadaşlar seçmemi, öğretmenlerin önemini anlamamı, bazı tesadüflerin bizim için bir fırsat olabileceğini, bunları kaçırmamamız gerektiğini öğrendim. Unutmayın, hayat ne kadar huzursuz olursa olsun, aksini elde etmek sizin elinizdedir.