Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 17°C
Hafif Yağmurlu
Afyon
17°C
Hafif Yağmurlu
Çar 18°C
Per 18°C
Cum 19°C
Cts 19°C

SESSİZLİĞİN YANKISI: GİDEN VE KALAN ÜZERİNE

SESSİZLİĞİN YANKISI: GİDEN VE KALAN ÜZERİNE
17 Haziran 2025 17:10
268
A+
A-

“Gitmek mi zor, kalmak mı?” der klişeler sözlüğü.
Oysa bu cümle, klişe olamayacak kadar derin bir anlam taşır; kalplerin en kuytu yerinde açar yarasını. Hüznün sağanağı yakalar insanı, sırılsıklam eder içini. Ve sonunda bu yağmurun gözyaşları, kederle süzülür gözlerimizden.

Belki de haksızlık ediyoruz gidene?

Giden için her ayrılık bir başlangıçtır; yeni bir soluk, yeni bir yön. Bu rota öylesine büyük bir heyecan verir ki gidene, kalanın yeri bir anda silinir haritadan.
Oysa kalan, avunmak için gidenin bir yerlerde hâlâ yaşadığını, nefes aldığını düşünür. Ve bu düşünce, onun için en büyük tesellidir: “En azından nefes alıyor ya, yeter…”

Kalanın vefası belki Ağrı Dağı’nın zirvesi kadar büyük, belki de bir un tanesi kadar küçüktür. Ama vefalıdır işte. O vefa, gideni unutturmaz ona.

Peki ya bir daha hiç dönmemek üzere giden?

İşte en dayanılmaz olan budur. Ondan haber alamamak, nefesini ensende hissedememek, artık var olmadığını bilmek…
Bu, kalanı içten içe çökerten bir sessizliktir. Vefanın yerini derin bir yas alır. Öyle bir yas ki: sönmeyen bir ateş, erimeyen bir mum gibidir. Mumun ateşi zamanla cılızlaşsa da bir türlü sönmez. Usul usul eritir kendini. Işığı varla yok arasındadır.

Bazen bir pencere ardına dek açılır; bir meltem sarar etrafı. Hatta bu rüzgâr, mumun ateşini bile söndürecek gibi olur.

Ama o ateş öyle içeridedir ki, rüzgâr dindiği anda yeniden alevlenir. Gidenin yokluğu korladıkça korlar içini. Ve o an, ıssızlığın sessizliği kaplar her yanı.

Bu sessizlik fırtına öncesi midir?

Bilinmez.

Ama öyle derin bir sessizliktir ki, insan kendi damarlarında akan kanın sesini bile duyar. Kandan gelen bu ses, “Sen yaşıyorsun arkadaş; gidenle gidilmez,” diye fısıldar.

Giden ister bir yolun kıyısında kaybolmuş olsun, ister artık hiçbir yolun uğramadığı bir sessizlikte… Kalan yine de yürür. Eksik, yaralı ama hâlâ canlı.
Çünkü bazı ayrılıklar öğütse de içimizi, yaşamak dediğimiz şey biraz da hatırlamaktır; bir sesi, bir dokunuşu, bir bakışı…

Ve ne tuhaf… Bazen o hatıraların içinden incecik bir ışık süzülür; gözle görülmez ama kalbe dokunur.
İşte o an insan anlar ki: Her şeye rağmen umut ölmez. Gidenle eksilir belki ama kalanla yeniden yeşerir.

Çünkü hayat, kaybettiklerimizi unutarak değil; onların yokluğunu, hatırasını ve bıraktığı izleri taşıyarak devam eder. Sessizce, ince ince ama inatla…

 

"Okumanın izinde yürüyüp yazmanın eşiğinde soluklanan; her cümlesinde insanı, zamanı ve kendini yoklayan bir yolcuyum."
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.