SESSİZLİĞİN YANKISI: GİDEN VE KALAN ÜZERİNE

“Gitmek mi zor, kalmak mı?” der klişeler sözlüğü.
Oysa bu cümle, klişe olamayacak kadar derin bir anlam taşır; kalplerin en kuytu yerinde açar yarasını. Hüznün sağanağı yakalar insanı, sırılsıklam eder içini. Ve sonunda bu yağmurun gözyaşları, kederle süzülür gözlerimizden.
Belki de haksızlık ediyoruz gidene?
Giden için her ayrılık bir başlangıçtır; yeni bir soluk, yeni bir yön. Bu rota öylesine büyük bir heyecan verir ki gidene, kalanın yeri bir anda silinir haritadan.
Oysa kalan, avunmak için gidenin bir yerlerde hâlâ yaşadığını, nefes aldığını düşünür. Ve bu düşünce, onun için en büyük tesellidir: “En azından nefes alıyor ya, yeter…”
Kalanın vefası belki Ağrı Dağı’nın zirvesi kadar büyük, belki de bir un tanesi kadar küçüktür. Ama vefalıdır işte. O vefa, gideni unutturmaz ona.
Peki ya bir daha hiç dönmemek üzere giden?
İşte en dayanılmaz olan budur. Ondan haber alamamak, nefesini ensende hissedememek, artık var olmadığını bilmek…
Bu, kalanı içten içe çökerten bir sessizliktir. Vefanın yerini derin bir yas alır. Öyle bir yas ki: sönmeyen bir ateş, erimeyen bir mum gibidir. Mumun ateşi zamanla cılızlaşsa da bir türlü sönmez. Usul usul eritir kendini. Işığı varla yok arasındadır.
Bazen bir pencere ardına dek açılır; bir meltem sarar etrafı. Hatta bu rüzgâr, mumun ateşini bile söndürecek gibi olur.
Ama o ateş öyle içeridedir ki, rüzgâr dindiği anda yeniden alevlenir. Gidenin yokluğu korladıkça korlar içini. Ve o an, ıssızlığın sessizliği kaplar her yanı.
Bu sessizlik fırtına öncesi midir?
Bilinmez.
Ama öyle derin bir sessizliktir ki, insan kendi damarlarında akan kanın sesini bile duyar. Kandan gelen bu ses, “Sen yaşıyorsun arkadaş; gidenle gidilmez,” diye fısıldar.
Giden ister bir yolun kıyısında kaybolmuş olsun, ister artık hiçbir yolun uğramadığı bir sessizlikte… Kalan yine de yürür. Eksik, yaralı ama hâlâ canlı.
Çünkü bazı ayrılıklar öğütse de içimizi, yaşamak dediğimiz şey biraz da hatırlamaktır; bir sesi, bir dokunuşu, bir bakışı…
Ve ne tuhaf… Bazen o hatıraların içinden incecik bir ışık süzülür; gözle görülmez ama kalbe dokunur.
İşte o an insan anlar ki: Her şeye rağmen umut ölmez. Gidenle eksilir belki ama kalanla yeniden yeşerir.
Çünkü hayat, kaybettiklerimizi unutarak değil; onların yokluğunu, hatırasını ve bıraktığı izleri taşıyarak devam eder. Sessizce, ince ince ama inatla…