Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 21°C
Çok Bulutlu
Afyon
21°C
Çok Bulutlu
Çar 23°C
Per 20°C
Cum 14°C
Cts 14°C

YUSUF-III

YUSUF-III
11 Şubat 2025 18:18
82
A+
A-

Çocuğun eliyle işaret ettiği yere dönüp baktı. Baktı ve sadece yutkunabildi. Yine boğazı düğüm düğüm olmuş konuşamamıştı. Gözleri doldu ve ardına bakmadan mahalle pazarına doğru yürümeye başladı, köşeyi döndü ve kendine hâkim olamadı. Yere oturup bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Herkes kendisine bakıyordu. Yoldan geçen bir adam yavaşça yanına geldi.

-Kardeş iyi misin?

Yusuf elini yüzünü sildi ve adama sadece “iyiyim.” Diyebildi. Adam Yusuf’un kolundan tutarak ayağa kaldırdı, yavaş yavaş kalktı yerden.

-Nereye gideceksin kardeş?

Yusuf eliyle evinin sokağını işaret etti ve yola koyuldular.

-Adın nedir kardeş senin?

-Yusuf

Adam içinde bir kıpırtı ile sordu.

-Hangi Yusuf, hangi evdensin?

-Mustafa oğlu Yusuf, Almanya’ya giden Yusuf.

Adam bir hışımla kucakladı Yusuf’u ve sıkı sıkı sarıldı.

-Kardeşim Yusuf gözün aydın hoş geldin, dedi.

-Adınız nedir? Sizi tanıyamadım.

-Eyüp ben kardeşim bak bak gereksiz yükselmelerin hiç gitmemiş.

Birbirlerine sıkıca sarıldılar Yusuf her yeni bir kişiyi tanıdıkça özlemi diniyordu. Nihayet evin önüne gelmişlerdi. Kardeşleri kapıda onu bekliyordu. Hemen dönüp erik ağacına baktılar. Birlikte dikmişlerdi bu ağacı, önce onlar ağacın gölgesinde otururdu şimdilerde ise ağaç evin gölgesinde oksijen vermeye çalışıyordu. Hemen dibine çöküp sohbete başladılar. Kardeşi Zehra su ve çay ile geldi. Sohbetlerine birer bardak çay eşlik ediyordu. Eyüp dayanamadı ve sordu:

-Hayırdır sen neden öyle per perişan ağlıyordun? Ne zaman geldin? Neden gelirken haber etmedin?

-Ah Eyüp ah! Ne sen sor ne de ben anlatayım. Biliyorsun işte olanları. Bir başlık parası, geçim sıkıntısı, aç karın diye koyulduk yola. Koyulmaz olaydık. Haber de etmedim sürpriz olsun dedim seneler sonra, oldu da. Eve geldim merakımdan uyuyamadım, çıktım pazara gideyim dedim köşeyi bir dönecektim ki bir oğlan çocuğu bana çarptı. İçime mi doğdu yoksa, yoksayı bilmiyorum konuşasım geldi işte çocukla. Kimsin kimin oğlusun desem de konuşmadı benimle. Evini sordum Esma’nın evini gösterdi anneanneme geldim dedi. Doğru söyle Hüseyin kimle evlendi Esma? Beni beklemeyeceğini zaten biliyordum ne haber saldı ne de mektuplarıma cevap verdi.

Hüseyin başını eğdi ve sesini bile çıkaramadı.

-Susmasana Hüseyin, yoksa onunla mı?

-Evet Yusuf, babası senin hapse girdiğini duyunca başlık parasına sattı kızı. Sonra kaç kere babasının kapısına yüzü gözü mor dayak yemiş şekilde gelse de babası zorla gönderdi evine çünkü bu coğrafyada gelinlikle gelen kız anca kefenle çıkar Yusuf. Ne Esma mutlu oldu ne de mutlu olmasına izin verdiler, belki de mektupların hiç ulaşmamıştır. Tam 5 çocuğu oldu, sanırım senin gördüğün küçük çocuklardandır, en büyük oğlu askere gidecek yaşa geldi. Unut sök at içinden diyeceğim ama kolay değil biliyorum. Giden yılları da döndüremeyiz ya Yusuf, kalan ömrümüze bakmak gerek olanlar oldu, gidenler gitti, giden de senden senin yıllarından gitti. Ömrünün geri kalanına bak.

Yusuf tek kelime edemiyordu. “En büyük oğlu askere gidecek yaşta.” Lafı bir türlü susmuyordu kafasında. Esma’nın evine baktıkça yandı içindeki kor ateş. Sevdiğiydi ama sevildiği değildi. Bunu bilmek bile yüreğini yakmaya yetiyordu.

-Neyse Yusuf’um yol yorgunusun hadi geç evine dinlen çok da düşünme artık değmeyecek bu saatten sonra dönüşü de olmayacak. Dedi ve yoluna gitti Hüseyin. Yusuf ne yapacağını bilemedi çevresini izlemek Esma’nın evine bakmakla yetindi sadece.  Baktıkça anılar canlanıyordu gözünün önünde her anıyı hatırladıkça gözlerinden süzülen yaşlara hâkim olamıyordu. Karşıdan bakıp gözünü ayırmayan teyzeyi fark edince kalktı ayağa. Hüseyin ile içtiği çay bardaklarını aldı ve ağaca şöyle bir döndü baktı. Esma için ip asıp salıncak yaptığı ağaç bile bir yerden sonra büyümeyi durdurmuştu, ağaç bile anlamıştı bazı şeylerin bittiğini ve bitmesi gerektiğini. İç çekti ve içeri doğru gitti.

Ev ahalisi sofrayı kurmuş Yusuf’u bekliyorlardı. Yusuf hemen sofraya oturdu hep birlikte yemek yemeye başladılar. Yusuf mutluydu ama bu duyguya bir o kadar da yabancıydı, garipsiyordu. Çekingen tavırları ile kardeşlerinin kendi aralarında olan şakalaşmalarını izliyordu. Melek, amcasının yanına oturmuş meraklı meraklı onu izliyordu. Nasıl yediğine bakıyor onu taklit ediyordu. Nefes alışverişlerini izliyor, onunla aynı anda nefes alıp veriyordu. Yusuf, Meleği fark etti ve kolunun altına alarak saçından öpüp okşadı. Melek de bunu fırsat bilecek ki

-Amca beni sabah parka götürür müsün?

-Tabi ki gideriz Melekciğim, peki en sevdiğin yiyecek ne bakalım söyle bana?

-Hiçbir şey ben sadece seninle oynamak istiyorum.

-Dondurma?

-Imm olabilir.

-Tamam o zaman sabah olsun kahvaltıdan sonra ilk işimiz dondurma alıp parka gitmek.

Melek heyecanla amcasına sıkıca sarıldı. Hemen yatağa yattı, sabah olmasını bekliyordu. Amcası ile yapacağı ilk şeydi. Hem amcasını seviyordu hem de parkı şimdi ise her ikisini aynı anda olmasının sevinci kaplıyordu içini, tabi ki dondurmayı da yabana atamazdı. Amcası ile sabah yapacaklarını hayal ederek uykuya daldı.

İçinde coşan fırtınaları, içindeki çığlıklarıyla dindirmeye çalışan bir yazar...
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.