BEKLENTİSİZ
Her gün olduğu gibi paltomu alıp okula gitmek için yola koyulduğumda, o gün gördüğüm en anlamlı şeyin bir bardak çay içtiğim adamın gözlerindeki parıltı olacağından habersizdim.
Adımlarıma daha hızlı olmalarını söyleyip kaçırmak üzere olduğum vapura yetişmeye çalışıyordum. Nihayet yetişmiştim de. Vapura bindiğimde yüreğim sakinleşti, artık koşmama gerek yoktu. Denizin hırçın ve uysal dalgaları beni el birliğiyle götüreceklerdi.
Hava güneşli olduğundan vapurun açık olan koltuklarından birine oturdum, denizin sesine karışan martı çığlıklarını dinleyerek düşüncelerime dalmaya başlayacakken yanıma oturan adam elinde tuttuğu bardağı bana uzattı. Çayın dumanı tütüyordu.
“Ah teşekkür ederim, ben almayacağım.” dedim satıcı olduğunu düşünerek.
“Bu size ikramımdır, buyurun lütfen.” dediğinde sadece benimle çay saatini paylaşmak isteyen bir insan ile karşılaştığımı anladım.
Yanıma oturduğunda bir süre ikimizde sessizce çayımızı yudumlamaya koyulduk. Artık sessizlik rahatsız edecek gibi olduğunda adama doğru yöneldim.
“Siz de işe mi gidiyorsunuz?” diyerek muhabbet başlatmaya çalıştım. Adam gözlerini kısarak gülümsedi, kafasını hayır anlamında salladı.
“Oğlumun yanına gidiyorum, o her gün beni bekler. Söylemez de bekler, ben biliyorum.”
“Oğlunuz ne iş yapıyor amcacığım?”
Adam gülümsedi. “Henüz çalışacak yaşta değil, okuluna gelir gider, başka da pek bir işi yoktur.
“Anladım, üniversite okuyor o halde değil mi?”
Adam kafasını onaylar şekilde salladı. Acaba neden oğlu bu adamın yanına gelmiyordu da bu adamcağız her gün onun yanına gidiyordu?
Adam sanki düşüncelerimi okumuş gibi ben sormadan anlatmaya başladı.
“Başlarda çok bekledim gelmesini, baktım aylar geçiyor, yıllar geçiyor gelmiyor, kalktım giydim ayakkabılarımı ben düştüm yola.” Derin bir iç çekti ve devam etti.
“Onu özlediğim için gücümün yettiği her gün görmeye gidiyorum evladım. Arkadaşlarım bana sen delisin diyorlar, onları anlamıyorum. Oğlum gelmedi diye gitmeyeyim mi yanına? İnsanın içinde en yorucu yere konumlanmış olan his intikam arzusudur şüphesiz. İntikamın peşinde koşmayan insan pişmiş, olgun insan olmuştur. Biz çoğumuz fark etmesek de o intikam yeminini her gün kendi ellerimizle yeniden imzalarız. Üstelik ne için? Hep kendimizi cezalandırırız en sonunda, kendimiz mahrum kalırız hayatın keyfine varmaktan.” Öyle derin parladı ki adamın gözleri, sanki bu hayatın sırrını keşfetmişti.
“Çok doğru söylüyorsun amcacığım hiç bu açıdan görmemiştim.” dedim hayranlıkla. Amcaya üzülecek gibi olmuşken, onun kimseye küsmemesine, intikam almakla uğraşmayıp huzurla istediği her şeyi yapabilmesine gıpta eder olmuştum.
Çayımın son yudumunu içip durmuş olan vapurdan inmek için ayağa kalktım. Adamında kalkmasını beklerken kalkmadığını gördüm. Adam gözlerinde yaşlarla bana gülümsedi, anlam veremedim hala kalkmak için yeltenmemesine, bana el salladı.
Saate baktığımda derse az kaldığını gördüm. Biraz daha ilerledim. Tekrar arkama dönüp baktım. Hala bana bakıp el sallıyordu adam. Vapur tamamen boşalmak üzereydi, adımlarımı hızlandırıp inmek üzereyken tekrar arkama baktım. Adam hala bana bakıp el sallıyordu. Daha sonra bir şeyler söylediğini gördüm. Duymak için dikkat kesildim. Söylediğini anladığım şeye pek fazla anlam veremedim ve okula gittim.
“Güle güle evladım, yarın yine geleceğim oğlum.”
Vurucu bir son olmuş. Kaleminize sağlık