İYİ BİR YEMEĞİN SIRRI
Fırının düğmesini bir kez daha çevirdi. Doğru ısıyı ayarlayabilmek sadece, gerçekten iyi bir aşçının yapabileceği bir işti. Etin, huyunu, ne kadar tuz ve soğan istediğini, ne kadar yoğrulması gerektiğini, ne kadar acıya katlanabileceğini en iyi o bilirdi. Bir kaç gündür semtin en iyi aşçısı haline gelen kadın, işin sırrını çoktan keşfetmişti. Tek yapması gereken, biraz acı koymaktı. Sonra çok lezzetli bir yemeğe merhaba diyebilirdi.
İçeriden gelen zil sesiyle bakışlarını içeriye yürüttü. Gıcırdayarak açılan kapının üstünde gelen müşteriyi duyabilmek için eski bir zil asılıydı. Beyaz, camları kırılmış ve tahtaları sökülmüş kapıya bakınca, bu hafta kazandığı parayla ilk olarak kapıyı değiştirmesi gerektiğini hatırlattı kendine. İçeriye giren, zarif bir bayandı. Kalın askılı, bebek mavisi puantiyeli elbisesinin altında orantılı vücuduyla ilk bakışta kendine hayran bırakan bir havası vardı. Aşçı kadın vitrinin önüne geçti ve müşteriyi incelemeye koyuldu.
İzlenilmekten rahatsız olduğunu, yerinde kıpırdanarak anlatmaya çalışan kadın ince sesiyle siparişini belirtti. Aşçı kadın parayı peşin olarak aldı ve mutfağa ilerledi. Parayı her zaman koyduğu yere, paslı, metal kutuya koydu. Fırından gelen kokularla yavaşça fırına ilerledi. Fırının kapağını açtı ve nefis kokuyu içine çekti. Yeni yemeği hazırlamak için tezgâha ilerledi. Bıçak takımından en keskin olanı aldı. Bıçağın metal sapına vuran güneş, bir parıltı çıkardı.
Geriye kalan biraz et bulmaktı. Mutfağın arka kapısından çıktı ve kafenin olduğu tarafa ilerledi. O sırada az önceki müşteri, radyoda çalan klasik müziğin ritmini tutmuş, ayağını yere vuruyor ve bir noktaya dalmış kim bilir ne hayaller kuruyordu. Aşçının ayak seslerini duyamayacak kadar dalgındı. Ama aşçı tedbirini alarak yavaşça kadının arkasına doğru ilerledi.
Birden kadının boğazına sarıldı. Elindeki bıçağı kadının boğazına batırdı. Bıçağın metalini koyu kırmızı kan yalayıp geçti. Kadının elleri ve bacakları sarsıldı. Kafası arkaya düştü. Boynundan kan fışkırdı. Bir kaç damla kan aşçının yüzünü ve önlüğünü kirletti. Aşçı yüzünü elinin tersiyle sildi ve cesedi mutfağa kadar sürükledi. Önce deriyi vücuttan sıyırdı. Sonra etlerini organlarından ayırdı ve baldır kısmını küp küp doğradı. Bir kaç baharatla harmanladıktan sonra, fırına soktu. Biraz önce pişen eti tabağa koydu ve yemeye başladı. Oldukça lezzetli olmuştu. Fırındaki etin pişmesini keyifle izlerken bir yandan yemeğini yiyordu.Dışarıdan kendisi için gelen polislerin araba seslerini duyduğunda, oldukça soğukkanlı bir şekilde masanın üzerinden bir kâğıt ve kalem aldı, kendinden sonrakiler için iyi yemek yapmanın sırrını yazdı; ”İnsanlara bol acılı davranın, daha dalgın oluyorlar.”
Böyle kurgular çok hoşuma gidiyor sonu tahmin etmek için okuma isteğim artıyor. Hafif bir Hannibal tadı da aldım 🙂 devam niteliğinde yazılabilir. Kaleminize sağlık…
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim, devamı gelmeyecek bir hikaye ancak beğenmenize çok sevindim.