AĞUSTOS GECESİ
İç içe geçmiş düşünceleri sandıktan çıkarıyorum. Hafif naftalin kokusu yayılsa da odaya, hayallerimden güzel kokmaz ya. Bir çaresi var mıdır acaba diye bakınıyorum, anahtarını kaybettiğim bu sandığı tekrar kilitlemek mümkün müdür diye. Sonra vazgeçiyorum bırak hep açık kalsın. Açık kalması, kapalı ve kendine ait kalmasından daha iyi gibi.
Düşünceleri çıkardıkça anılar canlanıyor, sandığın usta işçiliğinden çıkan desenlerin arasından deresinden. Bir bakıyorum içimde bir nehir coşmuş akıyor, sonra bir bakıyorum hafif bir limon kokusu odayı sarıyor. Anıların kokusunu ancak böyle bastırmak istiyor belli ki zihnim. Küçük bir limon ağacı beliriyor zihnimde.
Seni orda buluyorum, limon ağacının gölgesinde. Bir beşerin, her iki cihanımı da etkileyeceğini bilmeden saf saf bakıyorum sana ve gözlerine. Dalgınlığımın, sarhoşluğumun tadını çıkarırcasına öyle gülümsüyorsun bana. Heveslerimi buket yapıp önüne serdiğim günler o zamanlar. İlmek ilmek zihnime nakşediyorum gözlerini.Sandıktaki nakışlar bile sönük kaldı yanında.
O gün, o limon ağacı ve nakışlar. 6 Ağustos günlerden pazar. Dönüm noktasında yaşanıyor bazen hayat, anlayamıyoruz. Sonra anlıyorum ki, bir Ağustos gecesi, sıcak sadece tenini değil içini de yakarmış insanın. Söyleyemedikleriyle, anlatamadıklarıyla, anlayamadıklarıyla. Bir Ağustos gecesi, suçlanır insan kendine kendine. Kaçırdıklarından, sonu gelmeyen düşlerinden. İnsan bir Ağustos gecesi aniden vazgeçebilrimiş kendinden, düşlerinden, zamanın getirdiklerinden.