BELKİLİ UMUTLAR

Hayat insanı bazen öyle bir noktaya iter ki sadece bekler insan. Bir umuttur, bekleyiş. Ucu bucağı olmayan bir bekleyiş. İmkansızlıkların bile imkanları vardır. “Belki bir gün gerçekleşir.”
Belkiler, bekleyişin en büyük yardımcılarıdır. Umutlar, bekleyişin rüyadaki gerçekliğidir.
Her insan hayatında en az bir kere rüya görmüştür. Hele ki bazı rüyalar vardır ki hiç kalkmak istemez insan. Çünkü hayatında yaşayamayacağı şeyleri o rüyada çok güzel yaşar. Belki doğanın güzellikleriyle iç içedir. Kim bilir, belki huzurlu, savaşsız, dertsiz, tasasız bir alemde kendi hayatını kurmuştur.
Savaş mağduru bir çocuğun en güzel rüyası, ailesiyle birlikte yaşadığı mutlu, huzurlu, bombasız, ölüm korkusu olmadan yaşadığı dünyadır.
İmkansız aşkını bekleyen bir kişinin en güzel rüyası, sevdiği kişiyle yaptığı ufak pikniktir belki de. Gözlerinde kaybolmak, sesiyle hayat bulmak. Bu kadar sahteliğin içinde onunla beraber mutlu olmaktır. Her sabah kalktığında onun hayalini kurar. Belki gerçek olur umuduyla. O da bilir gerçekleşmesi zor. Belki de imkansız, arada engeller, keşkeler ve neyseler vardır. Lakin o hayaller umudun ta kendisiydi.
Bekleyişler umutlarla var olur. Umutlarımızdır bizi dünyaya bağlayan. Umut belki bir gözyaşının veya bir gülümsemenin altındadır. Ne kadar altta da olsa her şeyin altında ufak bir umut vardır. Aynı yerin yüzlerce kat aşağısında olan elmaslar gibi. Elmaslar basınç ve sıcaklıklardan dolayı birleşmiş ve dünyanın en önemli madenleri olarak ortaya çıkmışlardır. Tıpkı hayat ve umutlar gibi.
Bazen hayat çok sert ve acımasız olur. Saatlerce ağlatır, günlerce aç bırakır. İnsan öyle bir raddeye gelir ki artık dayanma gücü kalmaz. Her nefes akciğerlerinin arasına batarmış gibidir. Her güneş onu yakan alev gibi. Ağzını açtığında sanki kan kusacak gibidir. Öyle bir bıkar hayattan.
İşte öyle anlar da aniden bir ışık parlayıverir. Akciğerlere batan nefesleri rahatlatır. Onu yakan güneşi sevdirir. Kan kusan kelimeler yerine çiçek açtıran sözcükler getirir. Örneğin, kanser hastası bir kadını düşünün. Çocukları kadını terk etmiş. Ailesi yok. Eşi vefat etmiş. Türlü zorluklar çekmiş, içine atmış sürekli. En sonunda da kanser olmuş bir kadın. Yaşama sevinci ne kadar kalmıştır sizce? Ben söyleyeyim: “HİÇ.” Yaşama sevinci yoktur. Hastane yatağında Azrail canımı ne zaman alacak diye her gece sayıklamaktadır. Sonra her şeyi bir kenara bırakıp hayal kurmaktadır. Belki şu kapıdan kızım girer. Onun bekleyişinin sebebi kapıdan kızının girmesidir.
Bir umuttur o hayaller. Umutlardır kadını ayakta tutan. Beklemektedir bir umut. Umutlu bekleyişler hayalleri devamında getirir. Birçok insanı ayakta tutan umutlu bekleyişin hayalleridir zati.
O kadının hayali de; son bir kez sarılsam keşke. Kokusunu bir kez de olsa içime çeksem.” düşüncesidir. Ve bu hayallerinden sonra bünyeye bir ağırlık çöker, dalar uykuya. Rüya göreceğini sanır. Ama hayatın ona bir sürprizi vardır.
Onun umudu o kapıdan kızının girmesidir. Belki de her gece dayanmasının sebebi o giriştedir.
Umutlu bir bekleyişin nişanesi olarak bir gün hayalleri gerçek olur. Hayaller de belkiler de gezerken, kapıdan tanıdık bir siluet girer. Tiz ağlamaklı bir ses. Anne diyemeyecek kadar yorgun. Bir o kadar da halsiz. Ama o silüet o kadar tanıdıktır ki rüya olamayacak kadar gerçek. Her gece hayali olan karşılaşma gerçekleşmektedir şu an. Bu bir rüya mı yoksa bir yanılsama mı?
Veya umutların karşılığıdır.
Umut, tam bittim, tükendim derken yeniden yanmaktır. Umut belki de birçoğumuzu hayata bağlayan ışıktır. Her imkansız bekleyiş bir sabahın güneşiyle aydınlanacaktır. Her karanlık gece sonunda elbet güne çıkar sonuçta.
“Yaşıyorsak hala bir umut var demektir.” der Seneca. Bizim hayallerimiz, bekleyişlerimiz, belkilerimiz en büyük umut kaynağıdır bizler için.