HÜSKAN
Yalnız sen ve ben,
sessizlikte büyüyen iki kuyu heykeli.
Kökü havada, göğe tutunamayan bir özne,
kendini bilmediği yerde eken,
bilmediği yerde bekleyen.
Keder,
ısrarla çoğalıyor.
İşaretler susmuyor,
havada asılı kalan köprüler gibi.
Görüyor,
duyuyor,
bir tek geçmeyen yasını tutuyor.
Uhde kalıyor mu,
yazdığın her bitişik kelime?
Yüreğinin gazelleri sağır;
dışarıdaki her ses
bünyeni bir bir sarsıyor.
Huzursuz her insan gibi,
âşık olmak sana fazla hayalbaz.
Tek duyduğun,
içindeki çığlık.
Çok mu saf, çok mu oyunbaz?
Bir gölgenin ardında kalmış
bildiklerin,
uykunun eşiğinde soluyor
sesin.
Sonra bir rüzgâr geliyor,
fısıldıyor unuttuğun ismini.
Kendine bile anlatamazsın o an;
büyür dizlerinde bir boşluk,
bir yara,
anlamını bilmediğin kadar eski.
Aşksızsın,
ama hep sevmenin eşiğinde.
Her bakışta biraz daha sen oluyorsun.
İçindeki özne,
her aynaya dokunduğunda
biraz daha kimliksiz kalıyor.
Hüskan…
iki yalnızlık, bir an.
Sonrası:
hep uhde kalan bir heyecan.