Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 16°C
Çok Bulutlu
Afyon
16°C
Çok Bulutlu
Sal 16°C
Çar 19°C
Per 19°C
Cum 19°C

İSTANBUL’UN İNCİSİ

İSTANBUL’UN İNCİSİ
14 Ekim 2025 15:34
88
A+
A-

Boğaz’a nazır bir aile çay bahçesinde karısı ve çocuğu ile kırk yılın başında dışarıya çıkan orta yaşlı Şahin, birkaç dakikalığına Boğaz’ın geniş maviliğinden gözlerini alamadı. Biraz Tanrı’nın unuttuğu İstanbul’un bir ucunda, kapıcı dairesinin bir üstünde oturmanın kıskançlığı ile, biraz da iki-üç vesait değiştirerek buraya kadar getirdiği yorgun ailesinden laf işitmemek için sahte olmasa da yersiz bir övgü ile gözlerini Boğaz’ın derinliğinden ayırmadan şöyle dedi:

“Bu Boğaz da hakketten İstanbul’un incisi yav! Burası olmasa şu İstanbul çekilir yer değil, insan geliyo iki kafasını dinliyo burda. Burda yaşayanların ömrü uzar yahu!”

Şahin’nin her düşüncesine düzenli olarak katılmamakla birlikte, çok da saygı duymayan karısı Ayla omuz silkerek, sanki bir sahtekârın foyasını ortaya çıkarır gibi bir ciddiyet ile söyle buyurdu:

“Ya Şahin boş konuşuyorsun be! Ömrünün uzamasını bırak, insanlar ölüyor burda, sen biliyon mu? Bilmeden etmeden konuşuyon!”

Şahin bozulmuştu bozulmasına ancak bir yandan da kendince ortada bir sebep yokken bu insanların neden öldüğünü de merak ediyordu. Yanıt arayan gözlerle:

“Niye ki kız?” diye sordu. Ayla da sanki bu anı uzun zamandır bekleyen yüksek lisans öğrencisi gibi bu büyük tezini sunmaya başladı:

“Eh, neden olacak, Boğaz’dan her gün onlarca yük gemisi geçiyor. Burda yalılarda yaşayan insanlar her günü korku ile geçiriyorlar. Nitekim yalılarına bir gün gemi çarpıverse, büyük facia!”

O sırada karşı masadan ülkenin kurucu partisinin kadın kollarına üye bir kadım Ayla’ ya sert bir bakış attı. Zaten İstanbul’ a bir kanal yapılması gündemde olduğu için gergin olan kadın, Ayla’nın bu konuşmasının da kanal taraftarlarının en büyük savı olduğu için Ayla’yı iktidar partili sanmış ve ona fena bir şekilde kinlenmişti. Ayla buna anlam veremedi, çok da üstünde durmayıp, sahte kolyesiyle oynamaya başladı.

Şahin bu durumu pek te önemsemeyerek:

“İyi de yine de İstanbul’un en güzel yeri burası, bu canına yandığım Boğaz!”

Ayla, tek takısı olan gerdanındaki sahte inci kolyeye istemsizce dokunarak:

“Yok be, abartıyorsun. İstanbul’da daha güzel yerler var, bence Kadıköy tarafı daha güzel, bir kere canlılık var, gidecek görecek yerler var. Burda ne var ki, bir tek manzarası var. Ne yani böyle kedi gibi karşıya bakıp duracak mıyız? Çok sıkıcı yahu! Keşke Kadıköy’e gitseydik, bir vesaite daha binerdik, en azından yorulduğumuza değerdi!  ”

Dokuz – on yaşlarındaki çocukları Alp, oturup durmaktan o kadar sıkılmış olacak ki annesini destekledi:

“Evet baba ya ne bu otur otur, çok sıkıldım. Keşke Kadıköy’e gitseydik. Ayrıca İstanbul’un en güzel yeri, yani senin dediğin gibi… iih (kem küm ederken babası ona “incisi” diye kopya verdi) evet evet İstanbul’un incisi Kadıköy’ dür, tamam mı ? ”

O esnada çayları getiren garson konuşulanı duymuş olacak ki, ekmek yediği işletmenin tek artısı, Boğaz’ı savunmak için, gözü pek bir er gibi söze girdi:

“Baban haklı yeğenim, bu manzarayı görmek için her gün kaç kişi buraya geliyor biliyon mu sen delikanlı? ”

Şahin, garsonun onu savunmasına karşın, hem konuyu kendisinin açmasından ötürü çocukça bir suçluluk duygusuyla hem de durumun bir tartışmaya dönüşmemesi için sessiz kaldı ama yine de ukala herifin birinin çokbilmiş bir tavırla söze girmesini önleyemedi:

“Birader valla sana söyle söyliyim, Kadıköy buraya on basar, on! ”

Adamın yanındaki iyi gün dostu, yancı arkadaşı konuyu sulandırdı:

“Kanka, aslında Taksim falan da güzel. Yani inci olmasa da bir istiridye falan olabilir yani, he he he! ”

Hemen beri ki masada oturan muhafazakâr adam bu duruma çok içerlemiş olacak ki, şöyle bir serzenişte bulundu:

“Arkadaşım deminden beri yok Kadıköy şöyle iyi Taksim böyle güzel, öv öv bitiremediniz ama hiçbiriniz kalkıp ta Eyüp için, Fatih için ya da Üsküdar için gıkını çıkarmadı, buralar bir yerinize mi batıyor?”

Muhafazakâr adam, ukala adamın kısa süre de olsa uyuyan seküler yanını uyandırmıştı. Adamın fevri tutumu karşısından hiddetlenerek, sesini yükseltti:

“Hayırdır, zoruna mı gitti? Ayrıca sana mı soracak düşüncemi dile getirirken birader”

Tartışmaya başlatan adam, küstah bir tutumla tartışmayı alevlendirmeye devam etti:

“Yok, yok! Buralarda da içki miçki gırla olsaydı, buraları da severdiniz. Nerde bataklık orda siz!”

Öfkeden köpüren ukala adam artık bağırmaya başladı:

“Ulan bu ülkede özgürlük var özgürlük! Sana mı soracaklar bir şey içerken ya da düşündüğünü söylerken, lan it!

Muhafazakâr adam da bağırmaya başlayarak:

“Sen kime it diyon lan yavşak! Git az ötede havla”

Bunun üzerine ukala adam ok gibi yerinden fırladı ve adama bir yumruk attı. Adam da ona saldırınca kavgaya tutuştular. O sırada yancı, kılını bile kıpırdatmadan çayını içmeye devam etti.  Garson, sırf işletmenin adını leke sürülmesin diye onları ayırmaya çalışırken, kadın kollarından olan kadın fırsattan yararlanarak “İstanbul’a kanal yapamayacaksınız ” diyerek yerinden fırlayıp, sandalyede oturan Ayla’nın, çok değer verdiği sahte inci kolyesinden yakaladı. Ayla da konu kolyesi olunca yaşadığı şaşkınlığı çabuk atlatarak, istemsiz bir refleks ile kadının saçına yapıştı. Şahin, nasıl sebep olduğunu anlamadığı iki kadın arasındaki bu kavgayı ayırmaya çalışıyordu ama yine de başaramıyordu. İki kadın birbiri ile boğuşurken inci kolye koptu, sahte inciler korkuluğun dışına, İstanbul Boğazı’nın koyu maviliğine düştü.

Sahte inciler Boğaz’ın dibine ulaşmışken onlardan biri dipteki istiridyenin üzerine düştü. İstiridye açıldı, gerçek inci parlayarak ortaya çıktı. Boğaz’ın kirli kumlarına düşen sahte incilerin hepsi kıskançça İstanbul’un İncisi’ ne baktılar.

 

 

ETİKETLER: , ,
Benim adım ve soyadım Okan ILDIZ. 1995’te Beyoğlu’nda doğdum. İlköğretimimi Eyüp Sultan/Ebusuud ilkokul ve ortaokulunda gördüm. Ortaöğretimimi yine Eyüp Sultan ilçesindeki Otakçılar Lisesinde okudum. Yükseköğretimimi ise Balıkesir Üniversitesi/Tarih lisans programında yaptım. İlkokuldan beridir yazmaya ilgim vardır ama öykü yazmaya üniversitede başladım. Daha çok öykü yazarım. Öyküde ve kurgu olan tüm türlerde gerçekliğin esnek olması gerektiğini düşünüyorum. Yine gerçekliğin eğilip büküldüğü bir yazım anlayışına sahibim. Bunun yanında az da olsa gerçeklik anlayışına ters düşmeyen öykülerim de var. Öykülerim: Panzehir, Enikonu ve Birmetingiriniz adlı e-dergilerde ve Kayıp Rıhtım adlı internet sitesinin aylık öykü seçkisinde yayımlandı
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.