Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 17°C
Çok Bulutlu
Afyon
17°C
Çok Bulutlu
Pts 16°C
Sal 17°C
Çar 19°C
Per 18°C

KENDİNE DÖNÜŞÜN KARANLIK SEREMONİSİ

KENDİNE DÖNÜŞÜN KARANLIK SEREMONİSİ
14 Temmuz 2025 17:49
171
A+
A-

Bütün tanrılar susunca, insan kendiyle baş başa kalır ve o sessizlikte anlaşılır: Asıl çöküş, dışarıda değil, içerdedir. Bir zamanlar içimde yaşayan inançların, umutların ve masumiyetlerin göçtüğü yerdeyim şimdi. Orası artık ne bir kalp ne bir ev; sadece yankıların dolandığı bir harabe.
Bazı yıkılışlar vardır, bir defada çökmez. Sessizce, azar azar… Gözle görülmez, ama ruhla hissedilir. Sanki içindeki tüm duvarlar birer birer çatlar. Önce sevdiğine inancın yıkılır. Sonra aynadaki yüz. Sonra gökyüzü ve en son, dua ettiğin ses bile senden uzaklaşır. İşte o zaman, yağmurun sadece gökten değil, içten yağmasını istersin çünkü dışarıdaki kuraklık, içindekiyle yarışamaz hâle gelmiştir.
Ben artık bir mevsim değilim. Ne bahar kadar taze ne kış kadar belirgin. Sanki takvim dışı bir günüm. Zamana dair değilim. Yalnızca içimde sürüp giden bir oluşun tanığıyım. Her gün biraz daha unuttuğum bir “BEN” var ve her unutuluşun içinde yeniden doğmak isteyen bir başka ben.
Düşünüyorum; acaba susmak da bir ibadet midir? Herkes konuşurken, yalnızca içini dinlemek… Kimi zaman en hakiki dua, bir çığlık değildir; titreyen bir iç geçirme belki, ya da sabaha karşı göğe bakarken düşen bir gözyaşı, çünkü bazı duygular, dillendirildiğinde küçülür. O yüzden sessizlikte yoğrulmalı, yalnızlıkta terbiye olunmalı.
İnsan içini ne kadar derinlemesine kazırsa, o kadar karanlık çıkar altından. Ama o karanlık bazen doğum sancısıdır. Acının kendisi değil, doğuracağı benliği haber verir. İşte ben o sancının ortasındayım. Ne eskisiyim artık ne yenisi. Ne tam öldüm ne tam dirildim. Arada bir yer var — isimsiz, zamansız, tanımsız — oradayım.
Ey zamanın ardında duran büyük bilinmez,
Ey göğsüme gece gibi çöken ilahi suskunluk,
Ey beni kendime döndüren yalnızlık…
Duy beni. Ama kulakla değil. Kalbinin en eski hafızasıyla duy. Çünkü ben, bu duayı sözle değil, varlığımla ediyorum. Yağmur istemiyorum sadece. Gökyüzünden bir su değil, ruhumun üzerine inecek bir merhamet istiyorum. Çünkü insan bazen susuzluktan değil unutulmaktan kurur. Şimdi ben unutulmuş gibiyim. Kendim tarafından bile. Hiç kimse, kendi yıkıntısında bu kadar uzun kalmamalı. Ama bazı evler, içimizdeki harabelerde kalır. Bazı kalpler, her sabah yeniden gömülür; yaşarken, üstelik nefes alırken…
Bana bir yağmur ver. Öyle bir yağmur ki, adı bile unutulmuş tohumları uyandırsın. Beni ben yapan ne varsa, yeniden sarsın. İnandığım yalanları, birer birer yıkasın.
Beni bana yabancılaştıran her şeyi süpürüp götürsün. Sonra, sadece çıplak ben kalayım geriye —yalansız, beklentisiz, yeniden çünkü yeniden doğmak, sadece yeniden başlamak değildir. Bazı başlangıçlar ancak sonların külleri üzerine kurulabilir. Ve bazı dualar ancak en derin sessizlikte duyulur. Birgün yağmur yağarsa ve toprak ses verirse, bil ki ben oradayım. Gömülmüş değil. Kendimden filizlenmekteyim. O zaman yalnızlık, bir eksiklik değil bir hazırlık olur. Sessizlik, bir boşluk değil bir rahim. Ve ben artık yalnız bir kadın değil kendi karanlığında doğum yapmış bir varlık olurum.

Düşüncelerim göçebe, yazılarım onların yurdu...
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.