BİLMEK ÇİLESİ

İlim kıyısında, yaratkan dünyanın
İlim aydınlık bir aşiret gibi
Sıyrılıyor göklerin bin çeşit demir kapısı ardından.
İlim duramıyor çatlıyor arşın sînesinden ve taşıyor yeryüzüne.
Irmaklar ne de kıvrak, dibeklerinde şakırtılar
Fakat taşmıyor nasibine bu sıyırtan sıyırtı.
Birbiri üstünde amansız, yığılmış dağlar bakire bu azaptan.
Irmaklar kangren olurdu; ilmin dalgalarından baygın, çocuksu bir damla yürüseydi çarklarına.
Baş üstüme vuran meşin güneş
Büzüşürdü, saçına ilim tohumu dahi bir an böğürseydi
Ayaklanmakta olsa da alçacık kalmaktır cesedine düşen.
Hür kuşlar, koşan dört ayaklar
Sizin de harcınız değil ilmin mayasını yoğurmak.
Dağlar dizine dek batardı bataklığa, bir dirhem bilmek sıçrasaydı eteklerine.
Dağların bilmek namlusu verildiğinde beline kamburlaşıp çatlamaktan
Ayet-i Celile’de buyurulduğu üzere,
İlmin haşyetiyle parçalanıp
Bıçak gibi saplanmamış mıydı sessizliğe?..
Fakat insan
Kan kusturucu cehaleti ile ne de cesur
Kahkahaları ile ne de hoyrat!
Oysa
Tabutu işgal altında olduğunu,
Bir düşman taburunun köpeksi dualar ile iblisin kirli serin hıncına çarptığını ve
Karanlık asfaltlar üzerinde iğrenti bir korkunun üzüncüne yorgun bedeni ile garkolacağını bilemedi.
Vakti geldi,
Bilmek çilesi
Patlayarak kimyasından
Gürül gürül inzal oluyor
Evvela sıcacık sinelere.
Tebliğ için insanlığa
Çağları aşan gök ile barışık göğüslere.
Sonra dikelmiş bir inatla
Atama, dedeme, anneme
Budandıkça budanan bilmek veçhesi
Kemikleri bönleşen
Aklı cıvık bir pas ile mukayyet asrımızda
8-10 okka daha meşin çığlıklarla
Hummalı konvoylarla visale eriyor
Kırılgan sabahımın üstüne
Bulanık gizemiyle bu gün.
Dünya ırmaklarını
Göğsümü kazıyarak
Çıplatıp binlerce kaygıları
Şafağımı küfleyen
Ürkütücü şenlikler ile
Göbek bağımı neşter ile kesip
Sîneme göklerin dişlerini geçiren ilim sancısı,
İnsan kisvesine bürünüp
Geldi hayatıma.
Gizemli bir hinlik insan olmak.
Çamurdan sıyrılıp kepenk kaldırmak göklere.
Gençliğim için karanlık ve amansız ya dipsiz bir uçurum
Veyahut
Ebed yurduna levendâne ilerleyiş.
Beynim huylanıyor,
Ak yeleli kısraklar üzerinde
Tırnaklarım ile gülümserlik
Doğum sancısı avuçlarımı hançerliyor.
Soğuk bir cesedin hayat bulması
Ve bir çiçeğe uzanması,
Kuşları hissetmesi,
Artık hissiz parmaklara can gelmesi…
Ey benim hem hazdan tan yeline dek çıkaran şükrümü
Hem de
Tabutum üzerinde
Yedi ırkın günahını kazıyan
Yedi semanın yükünü omuzlayan
İnsanlık ve bilmek çilesi!
Gövdemden söküp
Üstümdeki çirkefliği
Bilmek, insan safhasına ermek
Dehlizlerinden sıyrılıp bilmemek cehaletini
Hercai bir neşe ile
Maniler okuyarak göklere
Sevincimi
Toprak ile dalaşmadan
Sarsaklaşmadan bayırlarda
Aşk ile kılıçsız sevişerek
Bilmek çilesini aşmam gerek
Kıyı bucak kaçmadan insanlık kisvesinden.
Kıyısına bucağına ermem gerek,
İnsanlık ve bilmek veçhesinin.