Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 17°C
Çok Bulutlu
Afyon
17°C
Çok Bulutlu
Pts 16°C
Sal 17°C
Çar 19°C
Per 18°C

YARGILARLA KAPANAN DEFTERLER, ÇABALARLA AÇILIR

YARGILARLA KAPANAN DEFTERLER, ÇABALARLA AÇILIR
29 Temmuz 2025 11:53
229
A+
A-

Bazen ister istemez, ön yargı denizinde büyük kulaçlar atıyoruz. Öyle büyük, öyle hoyrat kulaçlar ki, “Acaba?” sorusuna bile fırsat tanımıyor. Bir kere yargıladığımızda, o yargıların kalıpları bir daha bozulmamak üzere sertleşiyor. Zamanla bu kalıplar, hayatımızda önemli ve sarsılmaz zeminlere dönüşüyor. Belki de yargılarımızın rotasını menfaatlerimiz belirlediği için bu kadar sahipleniyor, bu kadar tutkuyla savunuyoruz.

Bir insan, bir kere başarısız olduğunda hemen fişi çekiyoruz. Sanki hayat, tek perdelik bir gösteriden ibaretmiş gibi. Oysa o kişinin içinde, o düşüşün acısından doğan yeni bir mücadele başlıyor. Biz dışarıdan onun “bittiğini” sanarken, o içeride kendini yeniden kuruyor; yeniden doğmaya çabalıyor. Ama biz… Biz yargımızı verdik bir kere. Artık o bizim gözümüzde hep eksik, hep yetersiz, hep ‘başarısız’ olacak.

Çıkarlarımız sürdüğü müddetçe yanındayız, işimize yaramadığı an ise onu vefasızca terk ediyoruz. Yılların aşındırdığı ayakkabıları, daha yürünmemiş yolları umursamadan çöpe fırlatır gibi. Ama unutuyoruz ki, başkalarını yargıladığımız terazide bir gün biz de tartılacağız. Ve çoğu zaman, kendi cümlelerimizin yargısına maruz kalacağız. Ne biz kâr edeceğiz bu alışverişten, ne de yargıladıklarımız. Zararla kapanacak bu defter.

Hesapsızca, kitapsızca baksa gözlerimiz… Ne ruhumuz kalırdı huzursuz, ne bedenimiz. Ama ne çare! İnsanoğlu menfaatine öylesine tutsak ki, ahırdaki ineğe bile sadece sütü için yem veriyor. İneğin karnının doyup doymadığını sorgulamıyoruz bile. Oysa farkında olsak; insan dediğimiz varlık da bir gün hizmet ettiği menfaatler tükendiğinde aynı akıbeti yaşayacak. Ve bu kısır döngü, takvim yaprakları düşüp bel bükülene kadar sürecek.

İnsanoğlu kendi yargılarının penceresinden manzara seyretmeyi seviyor. O pencereyi genişletmek yerine, sığlaştırdığı çerçevenin içine başkalarını da sığdırmaya çalışıyor. Kimimiz büyük geliyoruz o çerçeveye, kimimiz küçük. Ne yaparsak yapalım, kendimize biçilen o gömleği yırtamıyoruz. Oysa büyütse camını, zincirini kırsa, kendine taktığı o değersizlik prangasını çözse… Belki de en çok dışladığı insanda görecek kendi kurtuluşunu.

Bir kere düşeni gözden silmek kolay. Zor olan, onun kalkma çabasına şahitlik etmektir. O çaba görülmediğinde, insan ya içine kapanır ya da daha hırçın bir yargının kurbanı olur. Oysa kalıbımızı kırıp başkalarının yürüyüşüne alan açabilsek; sıradanlaşmanın, başkalarının istediği kişi olmanın kafesinden kurtulup ‘en iyisi benim’ deme kibirinden vazgeçebilsek… Ne yargılardık, ne de yargılanırdık.

Ama kolay olan hep yapamadıklarımızı başkalarının da yapamamasını istemek. Daha da kolayı, bizim kötü yaptığımızı onların bizden daha kötü yapmasını dilemek. Çünkü o zaman kendimizi aklamış oluyoruz; kırık aynalarda bile güzelliğimizi arıyoruz.

Ve böylece başarısız ilân ettiklerimiz, bizim çizdiğimiz duvarlara çarparak değil; o duvarların dışına çıkarak yeniden var olurlar. Bizim susturduğumuz yerden, hayat onlara yeni cümleler kurar. Belki bir gün, yargılarımızın en yüksek duvarından bir çiçek sarkacak ve bize unuttuğumuz şu dersi hatırlatacak: İnsan, yargılarla değil, azmiyle tamamlanır.

İşte o zaman gözlerimizi hesap kitap olmadan açmayı öğreneceğiz. O zaman, menfaatlerimizden arınmış bir tebessümle başkalarının çabasına tanık olacağız. Ve o gün geldiğinde; hem onlar, hem de biz, bu zararlı ticaretten alnımızın akıyla çıkacağız.

"Okumanın izinde yürüyüp yazmanın eşiğinde soluklanan; her cümlesinde insanı, zamanı ve kendini yoklayan bir yolcuyum."
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.