SESSİZLİKTEN DİYALOĞA
 
			Mesajınız gönderildi
Günümüzün en önemli konularından biri de iletişimsizliktir. İletişim insanların birbirini anlayabilmesidir, iletişimsizlik ise bu anlaşmanın kopukluklar sonucunda bitişe savruluşu… İletişim yalnızca iki kişi arasında akan bir bilgi değildir, insanın içinde de sürekli bir diyalog sürer. Kendi içimizde ikileme düştüğümüz an, aslında kendi ruhumuzla konuşan iki farklı ben olgusunun varlığını fark ederiz. Aslında doğru bir cümle, iki kişi ile iletişime geçeriz ama bu iletişim bizim gördüğümüz iki kişiden ibarettir. İçimizde oluşan bu diyalogları dışarıda olan sessizliğe aktarmalıyız. Dışarda da konuşmalı ve susmamalıyız.
İletişimden uzaklaşmak yerine, her zaman onu kurmaya ve kazanmaya odaklanmalıyız.
Günümüzün hızlı şehir hayatında insanlar sürekli koşturuyor; iş, trafik, sorumluluk derken gerçek anlamda konuşacak vakit bulamıyorlar. Öte yandan hayatımız giderek daha hareketli, yaş aldıkça omuzlarımızdaki yük daha da ağırlaşmış durumda. Hayatın koşturmacası başlıyor; gündelik telaşlar içinde mecburen yapılan konuşmaların ötesinde insan artık kelimelerle var olmaktan çok, kendi köşesine çekilip sessizliğe sığınmayı tercih ediyor. İş hayatında birlikte çalıştığımız meslektaşlarımızla günde onlarca mesaj ve e-posta alışverişi yaparken, en basit duygusal ihtiyacımızı paylaşacak bir cümle kurmakta zorlanmaya başlıyoruz. İnsan konuşmak değil yalnızca kendisiyle baş başa kalmak istiyor. Evde yan yana oturan aile bireyleri bile bazen sessiz kalıp birbirlerini dinlemiyor. İşte bu da iletişimi kaybetmeye insanı biraz daha yakınlaştırıyor.
Modern yaşamın koşuşturmacası, sessizliğin en büyük sebebi gibi görünür, belki de gerçekten de öyledir. Evin içinde televizyonun sesi, cep telefonunun titreşimi, bilgisayarın uğultusu arasında aile bireyleri, yan yana olmalarına rağmen yalnızlaşır. Bir anne, çocuğunun odasına girip “Nasıl geçti günün?” diye sorduğunda, çoğu zaman aldığı yanıt yüzeysel, eksik ya da mekanik olur. Çocuk, gerçekten paylaşmak yerine “iyi” demeyi seçer. Bu küçük örnek, sessizliğin birikirken aynı zamanda yalnızlığı büyüttüğünü gösteriyor.
İletişimsizlik yalnızca modern hayatın bir yan etkisi değil, aynı zamanda insan ruhunun kendi sınırlarını çizdiği bir alan. İnsan, yanlış anlaşılmaktan, yargılanmaktan, kırılmaktan korktuğu için bazen sessizliği seçiyor. Arkadaşlar arasında yaşanan anlaşmazlıklarda, çoğu kişi kırıcı bir söz söylemektense susmayı tercih ediyor. Oysa sessizlik, çoğu zaman sorunu çözmek yerine daha derin bir uçurum yaratır ve bu uçurumun kenarında kalmak her şeyden daha zordur.
İnsan, kelimeler aracılığıyla kendini ifade eder ve dünyayla bağ kurar. Sessizlikte ise bu bağ zayıflar, insan kendini eksik hisseder. Bu eksiklik hem bireysel hem de toplumsal düzeyde kayıp yaratır. Bir baba, işten yorgun geldiğinde evde kimseyle konuşmaz, sessizliğe gömülür. Çocuk, babasının bu sessizliğini kendi suçuymuş gibi hissedebilir. Arkadaşlar arasındaki yanlış anlamalar, yıllar boyunca süren küslüklerle sonuçlanabilir. Bunlara yenik düşmemeliyiz. Bir baba, işten gelen yorgunluğunu geride bırakıp evde hem eş hem de baba rolünü üstlenebilmelidir. Benzer şekilde, arkadaşlar arasında da rahatsızlık yaratan bir durum varsa, bunu dile getirebilmek gerekir, ancak böyle sorun çözülmeye açık hâle gelir.
Biz insanlara umutsuzluk yakışmaz. Ne yapacağımızı düşünmektense bir şeyler yapmalı, susmaktan vazgeçmeliyiz. Kendi gözlerimizi açmalı ve hayatta kaybolmamak için çabalamalıyız. Duygularımızı söylemekten ve belli etmekten çekinmemeliyiz. Biz konuşmadıkça sessizliğe mahkûm olanlardanız. Bu sessizlikle kendimizi koruyamayız, aksine kendimizi kaybedebiliriz.
İletişim bizi yaşatır çünkü sessizlik, insanın en sessiz ölümüdür. Hayatın koşturmacasının içinde, bu iletişim hepimiz için bir ilaç, ruhumuzu tazeleyen bir nefes olacaktır.
 
					 
			 
			 
			 
			 
			 
			