GÖKYÜZÜYLE TOPRAĞIN BULUŞMASI

Mavi bir kadın vardı.
Sessiz yürür, gözleriyle konuşur, kelimeleri yavaş seçerdi.
İnsanlar ona bakınca huzur bulurdu ama derinliğinden ürkerdi. Çünkü mavi, güzeldir ama dipsizdir.
O kadın ne tam giderdi ne tam kalırdı. Hep biraz uzak, hep biraz yakındı.
Bir gökyüzü gibi.
Bir gün…
Kahverengi bir erkek çıkageldi.
Bakışları toprak gibiydi; güven veren, sağlam, sıcak.
Elini uzattığında sanki bir ağaç gölgesi uzanmış gibi olurdu.
O konuşmazdı, dinlerdi. Anlamaz gibi görünür ama aslında her şeyi hissederdi.
Bir dağın yamacı gibi, sabırlıydı.
Bir bankta yan yana oturdular.
Hiçbir şey söylemediler ilk başta.
Mavi kadın gökyüzüne baktı, kahverengi adam toprağa.
Ama ikisi de aynı rüzgârı duydu. Aynı serinliği, aynı sükûneti.
Aynı anda gözlerini kapattılar. Belki aynı hayali gördüler.
İçinde ne fırtına vardı ne de gürültü.
Sadece yavaş akan bir nehir gibi, içten bir sessizlik.
“Sen neden bu kadar sakinsin?” dedi kadın.
“Çünkü fırtına geçince toprağa yağmur kalır,” dedi adam.
Kadın başını çevirdi.
“Sen neden bu kadar derinsin?” dedi adam.
“Çünkü mavilik boşluk değil, anlamdır,” dedi kadın.
Sonraki günlerde de geldiler aynı banka.
Bazen elleri birbirine değdi yanlışlıkla.
Bazen biri geldiğinde diğeri çoktan oradaydı.
Ama hiç “Ne zaman buluşalım?” demediler.
Zamanı konuşmak, bu sessizliğe ihanetti.
Bir sabah gökyüzü griydi.
Kadının bakışlarında bir ağırlık, adamın gözlerinde bir bekleyiş vardı.
Kadın, “Ben bazen kayboluyorum,” dedi.
Adam, “Ben kaybolanları beklerim,” dedi.
Kadın başını eğdi, dudaklarında bir yarım gülümseme.
“Peki sen hiç yorulmaz mısın?”
Adam gözlerini kadının ellerine indirdi.
“Yorulurum, ama toprağın işi beklemektir. Yağmur gelene kadar kök salmak.”
Ve o günden sonra mavi gökyüzü, kahverengi toprağa biraz daha yaklaştı.
Toprak da gökyüzüne her gün bir ağaç daha uzattı.
Her yaprakta bir cümle saklıydı, her dalda bir sessizlik.
Ne kadın gökyüzünden indi,
Ne adam topraktan koptu.
Ama artık her gün aynı yerde, aynı bankta
maviyle kahverengi
sessizce konuşur oldular.
Rüzgâr bazen saçlarını savurdu kadının,
Adam hiç düzeltmedi.
Kadın bazen ayağa kalktı yürümek ister gibi,
Adam hiç tutmadı.
Çünkü bazı bağlar, tutmadan da kopmaz.
Bazı insanlar, adını koymadan da kalır birbirinde.
Ve bu yetti.
Belki bir öykü başlamadı.
Ama bir sükûnet doğdu o bankta.
Gökyüzüyle toprağın arasında büyüyen,
Adı konmamış bir şey.