ÇIKMAZ SOKAKTAN KURTULUŞ

Bir gün gökyüzüne bakıp karar vermeye çalıştınız mı hiç? Hayatta her şeye en kolay o anda karar verirsiniz. Ruhunuzun hafiflediğini hissedersiniz sanki. En tuhafı da her gökyüzü öyle hissettirir insana, gerçekten de çok tuhaf değil mi? Yağmur, kar, güneş ama hepsi tek bir alanda farklı zamanlarda. İnsan doğru zaman ne sorusunu düşünür durur ne gerek var ki düşünmeye; yaşadığın o an doğru değil mi sence de? Gökyüzüne baktığım o an işte tam olarak öyle hissettirir bana. Artık her şey susmuş, her şey tek renk ve her şey karar vermen için uygun.
Kararsızlık, insanın iç dünyasında yankılanan en sessiz fırtınadır. Bir adım atmak istersin ama nereye gideceğini bilemezsin. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dediği gibi: “Ne kadar dönüp dolaşsam, yine de hep o çıkmaz sokaktayım; çaresiz. Bir umut kırıntısı gözlerimde, yürüyorum durmadan… Dalgın, sessiz.”
İşte, kararsızlığın tam da o dizelerdeki gibi bir yanı vardır ne geri dönebilirsin ne de ilerleyebilirsin. Sadece beklersin belki bir çıkış bulurum diye ama o sokak, hep aynı sessizliğe çıkar.
Sessizlik, diğer adıyla çıkmaz sokak; kararsızlık, diğer adıyla çıkmaz sokak. Çıkmaz sokağın adı çok, duygusu belki de daha çok… En kötü an kararsızlık, çözümü ise gökyüzü demiştim. Peki, çıkmaz sokaktan gerçekten bir gökyüzü kurtarır mı insanı?
Kurtaran gökyüzü değil; kurtaran, o çıkmaz sokak için verdiğin mücadele aslında. Sadece farkında değilsin, o kadar. Gökyüzü bir aracı, kendin ise bu dünyada bir çözümsün. Hayat, bir şeyleri sorgulamak içindir. Sen de zaten bu hayata bir şeyleri sorgulamak için gelmedin mi? Kendini, insanları, yolları ve çıkmaz sokakları…
İnsan ruhu evet, bunları kaldırabilir. Biliyorum, biliyoruz. Ama yine de kaçıyoruz, değil mi? Kaçıyoruz sorgulamaktan, hayattan… Her şeyden korkuyoruz. Korku belki de bizi hayatta tutan tek şey. Peki, ne zaman yoruluyoruz bu korkudan? Herkesin kendi korkularına yenildiği bir an vardır; o sessiz an yani seslerin sustuğu, dünyanın bir anlığına durduğu an… İşte o an, gözlerimiz gökyüzüne takıldığında, sanki dünya da nefesini tutuyor. O an benim için sadece bir bakış değil. O, ruhumun kendisiyle ve gökyüzüyle konuştuğu andır. Ve ben o bakışta hem kayboluyor hem de kendimi buluyorum. İnanın sizin de var kendinizi hem kaybettiğiniz hem bulduğunuz an.
Korkularını anlıyorum, yüzleşmenin korkusunu da. İçimde, sizin korkularınızı da kendi korkularım gibi duyumsuyorum. Ama ne olursa olsun, sizi her zaman dinleyen birinin olduğunu unutmayın. Sizin en sadık dostunuz, dışarıda değil, tam içinizde saklı: O mücadeleci ruh. Dünyanın gürültüsü içinde bile orada, sizinle konuşan, size direnmeyi hatırlatan o sesi bilirsiniz. İşte gerçek dostunuz o. Sıkı sıkı tutunun mücadeleci ruhunuza çünkü o sizi asla bırakmıyor. Siz onun elini bırakıyorsunuz, siz ondan uzaklaşıyorsunuz. Oysa içinizde bir yerlerde, nefes almaya devam eden, sizin için savaşan bir ruh var. Düşerken bile sizi tutmaya çalışan, ayağa kaldırmaya çalışan o ses asla kopup gitmiyor.