Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 17°C
Çok Bulutlu
Afyon
17°C
Çok Bulutlu
Pts 16°C
Sal 17°C
Çar 19°C
Per 18°C

VAPURUN GÖLGESİNDE BEKLEMEK

VAPURUN GÖLGESİNDE BEKLEMEK
20 Mayıs 2025 15:10
189
A+
A-

Ne zaman gelecek bu vapur?

Ne zaman denize bakan şu banklardan, evimdeki koltuğa kavuşacak bedenim?

Rüzgâr saçlarımı savururken içimde tek bir soru yankılanıyor: Ne zaman?

Gecikmiş bir cevabın ağırlığı gibi, bu soru sessizce yerleşiyor ruhuma.

Her sabah aynı gökyüzüne bakıyor, aynı suya dalıyorum.

Ama her gün, yeni bir umut taşıyorum içinde.

 

Beklemek artık bir zaman dilimi değil; içimde yaşam bulan bir varlık oldu.

Ben, bekleyenim. Beni ben yapan bu yarım kalmışlık, bekleyişin biçim verdiği bir hâl.

İskele yalnızca ahşaptan yapılmış bir mekân değil artık; içimde çınlayan boşlukların yankısı.

Tahtalarının değil, sensizliğin ağırlığını taşıyor.

 

Bazen deniz, bir aynaya dönüşüyor; yüzümü değil, eksikliğimi yansıtıyor bana.

Vapur her gün biraz daha geç mi geliyor? Yoksa ben her gün biraz daha erken mi varıyorum buraya, yalnızlığımla baş başa kalmak için?

Belki vapur tam zamanında geliyor, ama içinde sen yoksun.

 

Beklemek zor değil, hayır. Dayanma gücünü artırır, hayal kurmayı öğretir beklemek.

Ama seni görememek… O, içten içe kemiren sessiz bir acı.

Sesinin tonunu unutmaktan korkuyorum artık.

Gülüşünün hangi yana eğildiğini, gözlerinin nasıl parladığını…

Zaman seni benden uzaklaştırmakla kalmıyor; zihnimden de silmeye çalışıyor seni, sinsice.

En çok da buna direniyorum.

 

İskelenin ucundaki bankta oturduğumda içimde dalgalar kabarıyor.

Martıların sesi bile değişiyor artık.

Rüzgâr, başka bir dil fısıldıyor kulağıma.

Aynı yerde, aynı denizin önünde… Ama sensiz.

Ve sensizliğin rengi, denizle iç içe geçiyor.

 

“Ya hiç gelmezsen?” diye fısıldıyor içimde en kırılgan ses.

Bu sorunun cevabını düşünmek bile istemiyorum.

Ama her geçen gün, daha çok soruyorum kendime:

Ya vapur o iskeleye hiçbir zaman yanaşmazsa?

Ya kalabalığın içinde sen hiç olmazsan?

O zaman neye tutunacağım ben?

 

Bir siluete dönüşüyorsun yavaş yavaş.

Sesin, yalnızca rüzgârın uğultusunda kalıyor.

Tenin ise, güneşte solmuş bir anı gibi.

Zaman senden çalıyor; ben ise her gün seni yeniden çizmeye çalışıyorum zihnimdeki karalanmış deftere.

Elim titriyor.

Bazen gözlerin eksik kalıyor.

Bazen de gülüşünü unuttuğumu fark ediyorum.

 

Ama yine buradayım.

Beklemekten vazgeçmedim.

Çünkü beklemek, hâlâ sevebildiğimi gösteren tek şey.

Bu iskele, bu bank, bu rüzgâr… Hepsi şahit.

Ben buradayım.

Sen yoksun.

Ama bir gün geleceğini bilmek, gelmesen bile beklemeye değer olduğunu hissetmek…

Belki de en çok buna tutunuyorum.

Yıldız Teknik Üniversitesi'nde kimya eğitimi aldım ve bilimle iç içe bir yolculuğa başladım. Öğrenmeye ve yeni bilgiler keşfetmeye olan ilgim hiç azalmadı. Kitaplar ve yazılar benim için hem bir kaçış hem de yenilenme alanı oldu. Ne zaman düşüncelerim durulsa, yazmaya yönelir ve kendimi bulurum.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.