SANA BİR MEKTUP

Ellerinden olsa bu çiçekli bahçelerin güzelliği…
Ellerini gördüm, beyazlardan sarkmış…
Öyle hüzünlü bir andı ki seni karlar ülkesi gibi soğuk, hissiz görmek…
O gün kalbimden feryatlar koptu.
Bir insanı, en sevdiği yerde kaybetmek…
Dünyada kör olmak istediği ilk andır.
Şimdi ben hangi sabaha ışıkla uyanmalıyım?
Senden öncesine mektuplar yazmayı öğrendim.
Ama senden sonra…
Tüm güzel ümitlerim enkaz altında kaldı.
Sana bir mektup yazdım bugün, tabutların üzerinden yankılanacak.
Sen, ömrümce güzellikler veren kişiydin.
Ama şimdi baharlar soldu.
Ben, senin gözlerinde dünyayı gördüm.
Bilmezdin, ağladığım onca sessiz konuyu…
Gülüşlerinde unutur, yeniden doğardım.
“Kuşlar gider” derdin ya, üzülürdün.
Oysa şimdi sen gittin.
Ben buna kaç gece, kaç sabah daha üzüleceğim?
Çok gülerdin. Herkes çok severdi seni, sen de bilirdin.
Ben en çok gözlerine bakarken severdim seni.
Her şafakta, günlere şükrederdim.
Ama şimdi, şükrettiğim yerde şakaklarıma kar yağdı.
Senin bedenineyse kefen düştü.
Ne çok isterdim; çiçekli bir bahçede olmanı.
Ama bensiz, sonsuzluğa gidişine hangi kelimeyle veda edeyim?
“Başın sağ olsun” dediler…
Oysa başım, başımdan uzak,
gönlümse kefeninin ucundaydı, o son gidişinde.
Bakıyorum… Yaşayan sen değilsin artık.
Ben yaşıyor olduğuma bile inanamıyorum.
Dilim varmıyor, inanmak güç geliyor.
Bu baharda, bu çiçeklerin içinde çiçeğimi kaybetmiş olamam.
Ben artık baharları görmek istemem.
Baharımı, güneşimi kaybettim.
Sen çiçekleri çok severdin.
Ama şimdi… Hiç çiçek görmek istemem.
Kuşlar da yok.
Ben, senden sonra gitmek istedim,
Diyar diyar seni aramak, bulmak istedim.
Biliyorum, çok kızacaksın bana.
Ama tabutlar seni alıp gönlümden götürmemeliydi.
Gözlerimden, yüreğimden bu kadar uzaklara…
Kızgınım cenazeye gelenlere.
Seni nasıl “ölü” diyerek götürebildiler?
Sen, dünümün neşesi, bugünümün sessiz bedeniysen,
Ben de artık neşter yemiş ağıtların bestecisiyim.
Sen son değildin.
Benim için her gün binlerce güneşin sebebiydin.
Tabutun önümden geçti.
Kalabalıktı, mahşer yeri gibiydi.
Herkese kızgındım…
Çünkü yaşarken ağlatmışlardı seni.
Şimdi gelmişler, sahte ağıtlarla sana veda etmeye.
Kovmak istedim hepsini.
Ama sustum.
Sana olan vefamdan…
Yoksa içim yangın yeri; seni kıranlara, susanlara…
“Geçer” diyorlar, acımı bölüşeceklerini sanıyorlar.
Ama ben, onların gözlerinden akan yalan yaşları görüyorum.
Cenaze evinde çay içiyorlar…
Sen çayı severdin, hatırladım.
Bu yüzden cenazede bile çay olmasın istedim.
Yüreğimden sana dair ne varsa, her şeyi yapıyorlar.
“Helva yapalım” dediler.
Ama ben helva da istemem.
Bu bir düğün değil.
Ben seni tatlı yesinler diye kaybetmedim.
Tatlıyı yiyip gittiler.
Ben kaldım.
Elimde mektup…
Yüreğimde kefen…
Gözlerimde, seni son kez görmüş olmanın acısı…
Elbiselerin hâlâ askıda…
En çok kırmızı fistanı giyerdin.
Allı gelinliğini hatırladım.
Burası yas evi… Ne fistan, ne tatlı, ne çiçek artık.
Gelenler gittiler.
Ben kaldım…
Sana dair ne varsa, hepsi bende.
Seni beyazlardan sakındım,
Ama seni beyazlar içinde götürdüler kuzum.