İKRAR

Gecenin koynunda sessizce yürüdüm,
Ay suskun, yıldızlar titrek…
Bir kervan gibi yüreğim,
Çölde kaybolmuş bir yolcu misali.
Adını kumlara yazdım,
Rüzgâr silmeden yetiş bana.
Ah, nerdesin ey gözlerimin haremi?
Sensiz geceler Firdevs’ten sürgün,
Her şafak bir ayrılığın hançeri,
Her adımım hicran, her nefesim ah!
Gölgende dinlenmek isterim,
Bir hurma ağacı gibi boy ver gönlüme.
Ey sevgili, ey suskunlukta yankılanan ses,
Sevdamı sahipsiz mi bırakacaksın?
Ruhum, çarh gibi döner,
Sensiz zamanın dişlilerinde öğütülür.
Hâlâ kalbinde bir gül yerim var mı?
Ey Leylâ’nın gözyaşı, ey Şems’in ışığı…
Ah, nerdesin ey gözlerimin haremi?
Gel, bahar getiren bir meltem gibi,
Gel ki, ölü toprağımda yaseminler açsın.
Bir derviş gibi diz çöküp beklerim,
Aşkın şerbetinden içmeyi.
Ey vuslat, ey özlemin şah damarı,
Ey Zerdüşt’ün ateşi, Mevlânâ’nın semâhı…
Yokluğun hançer oldu sinemde,
Kanım aşkın mürekkebine döndü.
Bir dua gibi göğe yükselsen de,
Rahmet gibi yağsan üzerime…
Bir ateş gibi içimi yaksa kelimelerin,
Küllerimden doğsam her sabah,
Ve her gece yeniden kül olsam.
Bak, yıldızlar gözlerinde mi yanıyor hâlâ?
Yoksa ben mi körüm,
Geceyi gündüz mü sanıyorum?
Beni unutmanın eşiğinde misin,
Yoksa hatıraların küflü sandığında mı saklıyım?
Ey aşkın ahşap kapısı,
Ey yanık duvar yazısı!
Daha kaç şiirle mühürlenir yokluğun?
Daha kaç hasretle mühürlenir kalbim?
Gel, suretini aynada unutan rüya gibi,gel.
Gel, bir divan şiirinden gizlenen kafiye gibi,gel.
Gel ki sesin zamana mühür olsun,
Gel ki bu ömür, vuslatın avuçlarında solsun…