ÇÖLE SUSAMAK
Aşk, çöl gibidir.
Bir kez düştün mü o koca Sahra’ya,
Suyu bulamazsan bir daha kurtulamazsın.
Dolanıp durup aşkını ararken,
Susadığını hissedersin.
Çok uzakta bir vahâ görürsün.
Suyu bulduğunu sanırsın,
Fakat gördüğün, seni kandıran bir seraptan başka bir şey değildir.
Üzülürsün, umudunu yitirmeye başlarsın.
Sonra kilometrelerce uzakta bir başka vahâ görürsün, koşarsın hızla.
Oraya ulaştığında soluk soluğasındır,
Nefesin kesilecek gibidir.
Durup suyu içmeye başlarsın,
Ama o da ne?
Ağzında sudan başka her şeyin tadı vardır,
Bir su tadı yoktur!
Ne yapacaksın?
Çaresizce etrafına bakınırsın.
Bomboş!
Hiçbir şey yok!
Ufacık bir kaktüs bile.
Umudunu bir kat daha yitirirsin.
Gökyüzüne bakarsın;
Güneş sanki dibindeymiş gibi batar gözüne.
Sıcaktan bunalırsın.
Bu sıcakta, bu uçsuz bucaksız kum denizinde,
Nereden su bulacaksın?
Bırak su bulmayı;
Gözlerinden akıttığın bir damla gözyaşını bile bulamazsın.
Öylece dizlerinin üstüne düşersin.
Susuzlukla boğuşurken,
Önce ufaktan bir esinti hissedersin,
Sonra çok daha sıcaklık.
Koskoca Sahra’da bir kum var, bir Güneş, bir sen varsın.
Çaresizce kumlara uzanırsın,
Suyu bulamamışsın,
Aksine başka aşıklar için sen su olmuşsun.
Gözlerini kapatırsın ve dersin ki;
“Ben yandım onlar yanmasın.”
Sen aslında suya değil,
Çöle susamışsın.