BİR ÖLMÜŞÜN DÜNYA GERÇEKLERİ I / ANLAMAK

Ortaya dökülmezdi yalan gerçekler,
Yaşarken hepsi birbirinden şahaneydiler,
Şahanelere alkış tutardı avaneler,
Ahirin sahte rengine divaneydiler.
Divanelerden biri de bu gafildi esasen,
Sanırdı kendini pür-i pak, yaşardı resen.
Kandırmacalara en çok kendi inanırdı,
Hataların içinde yüzer, seyir alırdı.
Mekânın eğlencesine iyice dalmıştı,
Ona pembeydi her şey, kışlar bahardı.
Riyadan lezzet alamadığı an rengi solardı.
Sinmişti üzerine bir kere leş!
Dünya kokardı.
Ne anlardı halden, ne hatır sorardı,
Telaşenin içinde, ruhunu yorardı,
Gördüğü aklar geceden karaydı
Alacalı düşleri, solgun duvarlardı.
Emindi kendinden, bitmeyecek sandı ömrünü,
Geleceğe bakmaz, bilmezdi dününü,
Rehavete kapılıp geçirdi gününü,
İdrakine koymadı, yaşadığı sürgündü.
Sonra çıkageldi Azrail önüne,
Ruhu bedeni terk etti,
Hiç gelmeyecek üzere,
Film şeridi yüzünü eğdirdi,
Dedi:
“Cennet benim neyime.”
Güneş tepedeyken bilemedi,
Vardı farkına gerçeğin,
Korku sardı kalınca yalnız, konuştu geceleyin:
“Örtüldüğünden beri toprak üstüme,
Gelmedi yalan diyarda,
Kıymet verdiğim kimse kabrime
Ne buldum derdime derman,
-dinlenemedim ayıkken bir gölgede,
Düşmedi serinlikler şu bahtsız serime.
İçine düştüğüm temaşa süslü harabelermiş meğer,
Harabeler içinde yokmuş bir damla mücevher,
Değmemiş dirime zerre cevher,
Hicabım, varacağım yere
Hangi elime gelecek defter?”