KIRDIĞIN PUTTA İBRAHİM, TAPTIĞINDA KARUNSUN.
Kıyım kıyım mesafeler koyuyorum arana ve derinleşiyor zihnine üşüşen hücreler.
Hücreler ki zindandan daha ıssız ve soğuk. Ve özü eğri olanlar çağlıyor musluklardan oluk oluk..
Belki de dar geliyor tenine kırbaçlanmış kelimelerimden düşenler.
Duymuyor musun..!
Hayatından seni alıyorum soluk soluk…
Şimdi göğsüne düşen ulu bir bilekçe…
Can esir olurken, özüne yönelmedikçe…
Bir Cinayet işleniyor, sen bana dönmedikçe…
Sonrası, karanlıklar, karanlıklar, karanlıklar… Karar kılmaktan acizleşen yaratıklar.
Duymuyor musun sesimi?
“Deriler deşiliyor ve makber yurduna doğru kiralanmış odalar” kıracaksın o putu ki yeşermeli sahralar …
Ancak sen susuyorsun!
Cinayet işleniyor ve “Ölüyor otuzlar ve kırklar.” Öyle ki; celladının ziynetinden doğuyor bu sarmaşıklar.
Oysa, bin öldün, bin asıldın, bir alaca gibi yaratıldın.
Şimdi mi? Mümteziç ancak mahursun.
Sen mi? Mahzunsun, masumsun, mazursun. Unutma ki musallada bir tabutsun.
Kırdığın putta İbrahim, taptığında Karunsun.
Görmüyor musun?
Soluklarını alıyorum ve nefeslerin kefenleşiyor birer birer.
Kıyım kıyım mesafeler koyuyorum arana ve derinleşiyor zihnine üşüşen hücreler ..
Artık ne urganlar ile ecel ne de kılıçlar…
Can esir olurken, ölüyor doğruluklar. Ayinler ile çıkılıyor mezarlıklardan. Ve toplanıyor birer birer gözyaşları arıklardan…
Unutma…!
Ahdine mahkumdur kalbindeki dilekçe,
Bir Cinayet işleniyor, sen bana dönmedikçe,
Ve şimdi sen mi?
Mahzunsun, masumsun, mazursun.
Unutma ki musallada bir tabutsun.
Kırdığın putta İbrahim, taptığında Karunsun.