YARIM KALAN HAYALLER MEZARLIĞI

Gözlerimi açtığımda mezarların arasında oturuyordum. Bana ait olan yüzlerce mezar vardı etrafımda. Bugün bir başkasını temizleyecektim. Öyle yapmam gerektiğini hissediyordum. Çok büyük ama kapkara bir mezar vardı ardımda. Sanki daha yeni açılmış gibiydi. Ona doğru dönerken yanımda tanımadığım yaşlı bir adam olduğunu fark ettim.…Hayallerimi sakladığım, gizli mezarlığımda.
Ellerimden sıkıca tuttu. Çok güvende hissettiriyordu kendimi. O benim gibi değildi, her şeyi biliyor gibi bakıyordu etrafa. Hepsini daha önce yaşamış gibi. Birlikte dolaşmaya başladık mezarlarımı tek tek. Ama bazı mezarlıklarıma uğramama izin vermiyordu. Bırakmıyordu ruhumu. Hep uğradığım mezarlarıma uğrayamadım uzunca bir süre. Ardından, hiç farkına varmadan diğer elimden bir kadın tutmuştu. Genç ve güzel bir kadındı. Sanki, neden burada olduğunu bilmiyormuş gibi bakıyordu etrafa. Sanki hiçbir şey hatırlamıyormuş gibi. Kadının gözlerinde, her şeyi unutturan bir sessizlik vardı. Sanki beni alıp götürmek için gelmişti. O elimi tuttuktan sonra, uğrayamadığım mezarlarım bir bir yok oldu yavaşça. Sanki hiç var olmamışlar gibi.
Var gücümle çırpındım aralarında. Sanki onlar çok büyük, ben ise minicik kalıyordum yanlarında. Kadının ellerinden kurtulmak kolaydı. Ellerim ellerinden ayrıldığı anda karşımda belirdi yok olan mezarlar. Hepsini, üzerindeki çiçeklerinden hatırlayabiliyordum. Fakat adam bir türlü gitmeme izin vermiyordu o kapkaranlık mezara. Elim kırılacak gibiydi ellerinin arasında. Tüm gücümle çekiştirirken kendimi,
O kapkaranlık mezarımın içinden tıpkı bana benzeyen bir çocuk çıktı yavaşça. Hiç acı çekmiyormuş gibi, hiç ölmemiş gibi ayaklandı. Göğsünde garip bir yanık izi vardı. Sanki işkence görmüş gibi… Kadın ona doğru yürümeye başladı bu sefer. Onu bekliyormuş gibiydi adımları. Adamda elimi daha yumuşak tutuyordu artık. Gözlerinde hafif bir acıma hissettim. Kadın çocuğu aldı ellerinin arasına. Ve bir hıçkırık sesi yankılandı mezarlığın ortasında. Adam beni bırakıp geldiği yere doğru döndü ve ilerlemeye başladı. Bense sahipsiz kalmıştım. Tıpkı en başında olduğum gibi. Çocuğun çıktığı kapkaranlık mezara doğru ilerledim. Yavaşça çiçeklerin arasından baktığımda bir boşluk çarptı gözlerime. Sanki bir geçit gibiydi. Yavaş yavaş bıraktım kendimi mezarın içine. Çiçeklerin arasındaki boşluğa süzülürken direncimi kaybettim. Ne düştüğümü, ne yükseldiğimi anımsamadan kayboldum karanlıkta. Süzülürken mezarın başında beni izleyen kadını gördüm. Ellerini yapma dercesine bana uzatıyordu. Karardı etraf fakat karanlık, bu sefer sadece gözlerimi değil, içimi de örtüyordu. Derken uyandım.
Yine karanlıktı. Işıklar mı kapalıydı? Neden vücudumu hareket ettiremiyordum? Kulaklarımın buğusu geçtiği vakit fısıltı gibi gelen sesler çığlıklara dönüşmüştü.
“DOKTOR!”
Bir kadın bağırıyordu bulunduğum yerde. Hayır…Annemin sesiydi bu.
“Hasta yakınını dışarı çıkartın.”
Bir kaç belli belirsiz hızlı adımlar duydum.
“220’ye yükselt!” diye bağırdı doktor.
Neler oluyordu? 220 ne demekti.
“Tekrar!” diye inletti odayı.
Sesler yankılandı bir süre…Odadaki alet her neyse rahatsız edici tek bir nota sesi veriyordu sadece. Ve bir anda aletin sesi dışında sesler kesildi. Birkaç saniye sonra doktorun fısıltısı ulaştı kulaklarıma.
“Ölüm saati 23:46…Yakınlarına ben söylerim.” diyerek uzaklaştı doktor. Aradan birkaç saniye geçmemişti ki. Annemin uzaklardan gelen bağrışlarını dinledim. Ölmüş müydüm? Bu düşünceler kafamın içinde dolanırken yavaşça azalan ve sanki sonlanan bir melodi gibi dinledim aletin fısıltısını.
“Kolonya getirin!” diye bağırdı yabancı bir ses. Artık annemin de bağrışlarını duyamıyordum. Tekrar kapandı gözlerim hiç tatmadığım bir karanlıkta ve süzülmeye başladım.
Gözlerimi açtığımda mezarların arasında oturuyordum. Bana ait olan yüzlerce mezar vardı etrafımda. Bugün bir başkasını temizleyecektim. Öyle yapmam gerektiğini hissediyordum.