SAAT
Mesut, o gece sabaha kadar uyumamıştı. Yeni bir saat icat etmek için uğraşıp duruyordu. Uykusuzluktan gözleri şişmişti. Genç adam, çalışmaya dalmışken odanın eşiğinde biri durdu. Kapıya doğru yaslandıktan sonra kollarını göğsünde kavuşturdu. Bir süre eşini izledi. Ardından, “Mesut!” Diye seslendi. Mesut, derin bir uykudan uyanmış gibi kafasını kaldırdı. Ağzı açık bir şekilde gözlerini kırpmadan eşine baktı. Pınar, gülümseyerek içeri girdi. Mesut’un tam karşısına oturdu. “Hayatım, bu çalışmaların ne zaman bitecek?” Diye sordu. Mesut, zaman kaybetmemek için hem çalışıyor hem de eşini dinliyordu. “Canım, göreceksin. Öyle bir saat icat edeceğim ki bu saat durduğu zaman, zaman da duracak.” Pınar, gözlerini kaçırdı. Kocasının böyle bir şey icat edebileceğine asla inanmıyordu. “Mesut, seni üzmek istemiyorum ama boşa uğraşıyorsun. Böyle bir şey icat edemezsin. Hayatını olmayacak bir şeye adama. Biraz benimle, çocuklarımızla ilgilen. Sen zamanı durduracağım diye uğraşırken asıl şimdiki zamanı kaybediyorsun. Bir daha bu zamanları bulamazsın.” Diye yanıt verdi. Mesut, kavga edemeyecek kadar yorgundu. Pınar’a daha fazla laf anlatmak istemediği için çalışma odasındaki eşyalarını topladı. “Saat daha çok erken. Birkaç saat uyuyayım. Sonra ailecek vakit geçiririz.” Diyerek odadan çıktı. Odasına gidip kendini yatağına attı. Pınar da her zaman olduğu gibi ev işleriyle uğraşmaya başladı.
Birkaç saat sonra Pınar, kahvaltı etmek için Mesut’u uyandırdı. Ardından çocukları da alıp mutfağa geçti. Hep beraber kahvaltı etmeye başladılar. Pınar, çocuklara bugün ailecek vakit geçireceklerini söyledi. İki çocuk da mutluluktan havalara uçtu. Biri, “Yaşasın! Lütfen parka gidelim.” Dedi. Öteki de “Hayır, oyuncak almaya gidelim.” Diye diretti. Anne ve babaları da birbirlerine bakıp güldüler. Keyifle kahvaltılarını ettiler. Ardından hazırlanmak için odalarına geçtiler. Pınar ve çocuklar gezecekleri için çok heyecanlıydılar. Mesut’un aklı ise hâlâ icadındaydı.
Genç adam, herkesten önce hazırlandı. Kot pantolonun üstüne mavi gömleğini giymişti. Elleri cebinde evin içinde dolanıyordu. Eve sığamadığını hissettiği için onları dışarıda beklemeye karar verdi. “Ben sizi dışarıda bekliyorum.” Diye bağırarak evden çıktı.
Rüzgârı hissederek yürümeye başladı. Yolda bir arkadaşıyla karşılaştı. Önce sarıldılar. Sonra ayakta sohbet etmeye başladılar.
-Nasılsın Mesut?
-İyiyim kardeşim, sen nasılsın?
-Ben de iyiyim. Seni buralarda görmeyeli uzun zaman oldu. Hayırdır? Hangi rüzgâr seni dışarı attı?
-Hanım tutturdu biraz gezelim diye ben de kıramadım.
-İyi yapmışsın kardeşim. Evde bütün gün oturup ne yapacaksın?
Mesut, gözleriyle etrafı baktı. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra biraz arkadaşına yaklaştı. Sessizce şöyle dedi:
-Bir saat icat ediyorum. Onu icat ettiğimde zaman benim elimde olacak. O saati istediğim zaman duruduracağım ve saat durduğunda zaman da duracak.
Arkadaşı, duyduklarına inanamıyordu. Şaşkınlıkla Mesut’a baktı. Bir süre duyduklarını düşündü. Ardından kahkahayla gülmeye başladı. “Oğlum, sen kafayı yemişsin. Senin o dediğin pek mümkün değil. Neyse sana doyum olmuyor. Ben kaçtım.” Bunu söyledikten sonra koşarak oradan uzaklaştı. Mesut’un kafayı yediğini düşünüyordu. Bu yüzden ondan korkmuştu. Mesut, başta arkadaşının bu tavrına çok bozulmuştu ama sonra bu saati icat ettiğinde herkes gerçeği görecek diye düşündüğü için arkadaşına takılmadı. Mesut, bunları düşünürken Pınar ve çocuklar geldi. Hep beraber yürüyerek oradan uzaklaştılar. Önce bir oyuncakçıya gittiler. Çocuklar, tek tek oyuncakları incelediler. O sırada Mesut’un aklı icat edeceği saatteydi. Şimdi evde olup çalışmak vardı diye düşünüyordu. Çocuklar beğendikleri oyuncakları seçtiler ve hepsini satın aldılar. Mesut hariç hepsi neşe içinde oradan ayrıldılar. Parka doğru yürümeye başladılar. Pınar ve çocuklar kendi aralarında sohbet ederlerken Mesut sadece icat edeceği saati düşünüyordu.
Parka vardıktan sonra Mesut ve Pınar banka oturdular. Çocuklar da koşarak oynamaya gittiler. Pınar, çocuklarını izliyordu. Mesut ise etrafa boş boş bakarak eve nasıl gideceğini düşünüyordu. O sırada çocuklardan biri bağırdı, “Baba, beni sallar mısın? Mesut, çocuğunun sesini duymamıştı. O, kendi düşüncelerinde boğuluyordu. Pınar, yavaşça eşine dokundu, “Hayatım, kızımız seni çağırıyor.” Dedi. Mesut, hiç gitmek istemedi. “Sen gitsen olmaz mı?” Diye yanıt verdi. Pınar, hafifçe gülümsedi. “Olmaz canım çünkü kızımız seni çağırıyor. Anlasana çocuklar seninle vakit geçirmek istiyor.” Dedi. Mesut, diyecek bir şey bulamadığı için istemeye istemeye ayağa kalktı. Kızının yanına gitti. Onu sallamaya başladı. Salıncak hızlandıkça kız, “Baba daha hızlı…” diye bağırıyordu. Mesut, salıncağı daha da hızlandırıyordu. Bir ara genç adam kendini kaybetti. Gözlerinin önüne icat etmeye çalıştığı saati geldi. Mesut, hayallerinde kayboldu ve kızını unuttu. Salıncağı gereğinden fazla hızlandırdı. Zavallı kız, “Baba korkuyorum. Lütfen yavaşla.” Diye bağırıyordu ama baba, hiçbir şey duymuyordu. Her şeyi fark eden Pınar, hızla çocuğunun yanına doğru yürümeye başladı. Bir yandan da “Mesut, çocuk düşecek!” Diye bağırıyordu. Genç adam hâlâ hiçbir şeyin farkında değildi. O sırada kız, salıncaktan düştü. Ağlamaya başladı. Pınar, kızının yanına koştu. Hemen sarıldı. “İyi misin?” Diye sordu. Kız ağlamaya devam ediyordu. Mesut, hayal âleminden çıkınca kızının düştüğünü fark etti. Hemen yere eğildi. Şaşkınlıkla, “Ne oldu? İyi misin?” Diye sordu. Pınar, kötü kötü kocasına baktıktan sonra kızını yerden kaldırdı. Banka oturttu. Kızının dizine baktı. “Bir şey yok bir tanem.” Dedi. Kız da artık canının acımadığını fark etti. Gözyaşlarını silip koşarak oynamaya devam etti. Pınar, öfkeyle Mesut’a baktı. “Kızın, sana korku dolu gözlerle bakarken senin aklın neredeydi? Baba yavaşla diye bağırırken, kızın salıncaktan düşerken senin aklın neredeydi Mesut? Sen nasıl bir babasın? Bir baba için çocuklarından daha önemli ne olabilir?” Diye sordu. Mesut, utançla başını eğdi. Pınar’ın gözleri dolmuştu. Elleriyle gözyaşlarını sildi. Genç kadın, ağlıyordu çünkü ailesini yeteri kadar önemsemeyen bir kocası vardı. Bir anne, çocuklarını babasına bile emanet edemeyecekse kime emanet edecekti? Pınar, bu yükün altında eziliyordu. Hem de uzun zamandan beri eziliyordu. Yanlış bir evlilik yaptığını, çocuklarına yanlış bir baba seçtiğini iliklerine kadar hissediyordu. Artık söyleyecek bir kelime bulamıyordu. Bu yüzden susmayı seçti ama kocasıyla aynı yerde durmaya da tahammülü yoktu. Bu sebeple bir şey demeden çocuklarının yanına gitti.
Mesut, bir süre uzaktan onları izledi. Ailesine bakarak, ben sizi hak etmiyorum diye düşündü. Suçluluk duygusu bütün bedenini sarmıştı. Artık o bile kendini affedemiyordu. Yavaş yavaş yürümeye başladı. Kafasını kaldırmadan eve kadar yürüdü. Evine vardıktan sonra kendini çalışma odasına attı. İcat etmeye çalıştığı saat için çalışmaya devam etti.
Bir saat sonra Pınar ve çocuklar eve geldiler. Çocuklar hemen odalarına geçtiler. Pınar da kocasının yanına gitti. Mesut’a, sinirle güldü. “Bir kere de beni şaşırt ya. Adım gibi emindim buraya geleceğine. Sen ancak olmayacak şeyler için uğraş. Çocuklarını, aileni bu saçma bir hayal yüzünden ihmal et.” Pınar, bunları söyledikten sonra kocasının masasına yanaştı. Masada duran saate baktı. “Aylardır bununla mı uğraşıyorsun? Bu saat mi zamanı durduracak?” Diye sordu. Mesut, kafasını sallamakla yetindi. Pınar, “Demek aileni tercih ettiğin saat bu.” Diyerek saati eline aldı. Hızla yere attı ve saati yerde parçalamaya başladı. Mesut, gözlerine inanamıyordu. Aylardır uğraştığı saati paramparça olmuştu. Tüm hayalleri, emekleri çöp olmuştu. Pınar, zaferle kocasına baktı. “Ne oldu hayatım? Kalbin mi kırıldı? Benim kırılan kalbimin yanında bu hiç kalır.” Diyerek odadan çıktı. Mesut, olduğu yere çöktü ve paramparça olan hayallerine baktı. “Bir saat yapacağım. Öyle bir saat olacak ki bu saat durduğunda zaman da duracak.” Diyerek ağlamaya başladı.