KAN VE GÜL 2 (GÜL)
Alabildiğine mavi bir gökyüzü altında, ılık ılık esen rüzgar saçlarımı okşarken uzaklardan salınarak gelen hanımeli kokusunu ciğerlerime çektim. Bir yanımızdan güneşi batırıyorduk bir yanımızdan ay parlak yüzünü gösteriyordu bize. Ortalarda parlayan tek bir yıldız imkansızlıkları hatırlatıyordu derinlemesine bakınca. Gündüze ait değil ama orda mavi gökyüzünde. Hanımeli kokusunu bastıran notalar burnuma geldiğinde toparlandım. Tanıdık bir parfüm kokusuydu ve tam olarak burada bulunma sebebimizdi gelen kişi. Yıllar öncesinden gelen, bugünümüzü değiştirecek olan. Ayağa kalkıp denize sırtımızı vererek yanımıza kadar ulaşmasını bekledik. Yıllardır görüşmemiş belki de birbirimizi unutmuştuk bile. Liseden tanışan dört kadındık. O zamanların sırdaşları. En iyi arkadaşlar değildik belki ama hayatımıza dair her şeyi birbirimizle paylaşır, tüm sorunlarımızı beraber halletmeye çalışırdık. Sonra başka şehirlere gittik kilometreler girdi aramıza ve unuttuk birbirimizi.
Son dönemimizde yaşadığımız şeylerin de etkisi vardı birbirimize ulaşmamamızda. Bazı sırlar açığa çıkmış, yanlış anlamalar olmuştu. Birbirimize hiç kin tutmamış ama bir daha da yüz yüze bakamamıştık. Şimdi bir mesajla yıllar sonra bir kişi eksikle bir aradaydık. Yanımıza geldiğinde bir süre bakıştık. Kimse ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemiyordu. Samimi olmayan sarılmalarla geçiştirip masaya karşılıklı olacak şekilde oturduk. İkimizde ondan açıklama bekleyerek bakmaya başladık ta ki o konuşana kadar.
“Biliyorum yıllar oldu görüşmeyeli. Ama bir şey duydum ben. Azra intihar etmiş.”
Biz şaşkınlıkla birbirimize bakarken devamında gelen şeyle tüm algılarımızı yitirmiştik.
“Bir adamı öldürdükten hemen sonra”
Azra’nın ölmediğini hastanede durumu ağır bir şekilde yattığını öğrendik peşinden. Ama neden yaptığını bilmediğimiz bir şekilde o adamı defalarca kez bıçaklayarak öldürmüştü. Bunun aksini iddia edemez hiçbir savunma yapamazdık çünkü polis kamera kayıtlarına el koymuş bilgisini de almıştık. Şu an bir arada olma sebebimiz Azra’yı kurtarmaktı elbette ve bir avukat olarak benden bir şey bekliyorlardı. Kalkıp arabalara bindiğimizde rotamız öncelikle Azra’yı görmek için hastaneydi. Hepimizi yoğun bakıma aynı anda almayacaklarını tek bir kişinin girebileceğini söyledikleri için içeri ben girmiştim. Nasılsa ilerleyen günlerde olur da buradan kurtulursa kurtulması gereken bir de hapishane olacaktı. Hazırlıkları yapıp yanına girdiğimde o kadar solgundu ki o hayat dolu, neşeli kızdan eser kalmamıştı. Gözümün önüne gelen son halinin lise dönemimize ait olması, onunla daha fazla vakit geçiremeden kaybedebilecek olma ihtimali gözlerimin buğulanmasına sebep olmuştu. Aklıma son anımız geldi.
Okulun arkasında gizli merdivende sıralanıp oturmuştuk. İki gündür kimse kendinde değildi. En çokta ben. Lisenin başında aşık olmuş aylarca beni görsün diye beklemiştim. Yıllar sonra son sınıfta beni fark etmişti. Bana yaklaşmış hoşlandığını ve sevgili olmak için birbirimizi tanımamız, vakit geçirmemiz gerektiğini söylemişti. Başlarda her şey normaldi. Çok güzel vakit geçiriyor onun yanındayken havalara uçuyordum. Tek derdimiz küçük bir şehirde yaşıyor oluşumuzdu. Sadece gezerken bile görseler onlarca dedikodu yaparlar, laf çıkarırlardı. Bu yüzden gizli yerlerde buluşmak istiyordu. Biri görüp laf çıkarırsa canım sıkılmasın diye. Olabildiğince saklanarak bir ilişki yaşamaya başlamıştık ama normal dışı bir şekilde. Okulda bile sevgili olduğumuzu kimse bilmeyecekti. İçimi huzursuzluk kaplamaya başladığı dönemlerde kızlar bir gariplik olduğunu ve ayrılmam gerektiğini söylüyordu. Ama bir yandan da seviyor oluşumdan ayrılamıyordum. Bir gün beni özlediğini söylemiş bana bir sürprizi olduğunu ve istediği yere gidip beklememi söylemişti. Kızlar izin vermez diye söylememiştim. Çocuk aklıyla sürpriz olduğunu duyunca heyecanlanmış önüme çıkacak engelleri aşmıştım. Söylediği yere gittiğimde ıssız bir inşaattı. Yarım bırakılmıştı uzun süredir. Uzak ya da şehir dışında değildi ama etrafı bir çevreye kadar boş bir alandı. Hava hafif karanlık olmaya yakın olduğu için korkup içeriye girmeden kızları aramıştım. Kızlara yerimi söylediğim sırada arkamdan bir el telefonu alıp kapatmış ve sarılmıştı. Sürprizin içerde olduğunu ve neden dışarda beklediğimi sormuştu. Ama her zamankinden farklı görünüyordu. Saçları, bakışları, parfümü bile farklıydı. İçimdeki kötü hissi bastırmaya alışarak elimden tutup ilerlettiği yere gittiğimde gördüğüm manzaraya ağzım açık bakakalmıştım. Güller, mumlar, bir sehpa üzerinde atıştırmalıklar, bilgisayarda hazır bir film ve yatak gibi hazırlanmış bir yer. Bir anlığına günahını aldığımı, onun sevdiğim adam olduğunu düşündüm. Bir süre her şey çok güzel ve normaldi. Film izlerken saçımla oynamaya başladı. Elimi tutup elimden omzuma kadar bir parmağıyla kolumu sevdi. Yavaş yavaş dokunuşundan rahatsız olmaya başladığımda uzaklaştırmaya çalıştım ama ben uzaklaştırmaya çalıştıkça daha da yaklaşıyor teması daha da artıyordu. Ne kadar zaman geçtiğini bilmediğim bir süre sonra o çoktan gitmiş kızlar geldiğinde de yüzüm kapıya dönük bir şekilde hareketsizce yatıyordum. Kızlar beni kaldırmış ve Azra’ nın evine götürmüştü. Azra beni duşa sokmuş, üstümü giydirip zorla bir şeyler yiyip içirmişti. Olayı anlattığımda verdikleri tepkinin daha kötü hissettirdiğini anladığında Azra hepsini susturmuştu. O akşam Azra’nın aklına gelen bir fikir vardı. Benim bu yaşadıklarımın intikamını alma fikri. Aynı şekilde bir düzenek hazırlamış onu da oraya çağırmıştık. Ama bilmediği şey sokakta kalan insanların onu orda beklediğiydi. Azra çevresi geniş ve aramızda en gözü kara olandı. O insanlarla konuşmuş beni göstermeden yapılan kötülüğü anlatmış ve geldiğinde ona da kötülükler yapılmasını istemişti. Kapıda acı çektiği sesleri dinlediğimiz iki saat sonunda binaya girdiğimizde sokakta kalan insanlar çoktan gitmişti. O yerde bir solucan gibi yatıyordu. Bizi gördüğünde kalkıp saldırmaya çalışmıştı. Ama güçsüz kalmış ve dört kızla baş edememişti. Hepimizin vurmasıyla yere tekrar düştüğünde Azra hırsını alamamış tekmelemeye devam ediyordu. Son tekmesinde artık vura vura duvar dibine çektiği pisliğin kafası kenarda kalmış çivili tahtaya geçmişti. O anın paniği ve korkusuyla kaçmıştık. Polisi ve ambulansı aramaya da korkmuştuk bize bir şey olur diye. Bu yüzden hepimiz iki gündür ruh görmüş gibiydik. Belki de birinin ölümüne sebep olmuştuk. Ne kadar kötü bir insan olursa olsun öldürmeye hakkımız yoktu. Üstelik öyle bir pislik için hayatımız riske girebilirdi. Ama bize nazaran Azra iyi görünüyordu. Yaptığının arkasında duran bir tavır sergiliyordu ve polis gelse evet ben yaptım diyecek gibiydi. Deliydi, yapmayacağının garantisini kimse veremezdi. Okulun zaten bitmek üzere olan dönemleriydi. Sınıfa gelen hoca bir kaza geçirdiğini, olay yerinde veya yakınlarında kamera olmadığı için kazanın nasıl olduğunun bilinmediğini ve artık okula devam etmeyeceğini söylediğinde hepimiz rahatlamıştık. Hem ölmemiş olmasına hem de bizim sebep olduğumuzun bilinmemesine sevinmiştik. Ama Azra rahat görünmüyordu. Sanki içten içe ölmüş olmasını diliyor gibiydi. Bunun üzerine son kez o merdivenlerde oturmuş ve bu yükü sürekli hatırlayıp altında ezilmemek için görüşmeme kararı almıştık.
Gözümden akan yaşlar Azranın eline damladığında elini tuttum. Benden ona bulaşacak olan iyi kötü her şeyi silmeyi dilediğim gibi elindeki yaşlarımı da sildim. Ona son bir kez bakıp son bir kez alnından öpüp dışarı çıktım. Ne şekilde olursa olsun onu bulaştığı pislikten kurtarmalıydım. O benim için her şeyi göze almış bir insandı. Hayatımdaki önemi büyüktü. Çıkar çıkmaz karakola gitmiş olayla alakalı bilgi almaya çalışmıştım. Görüntüleri izleyebileceğimi söylediklerinde aşağı kata indim. Elime davanın dosyasını da vermişlerdi ama henüz açmamıştım.
Odaya girdiğimde polis memuru görüntüleri açtı. Azra karşımda kanlı canlı duruyordu ama benim son gördüğüm kızdan çok başkaydı. Gözlerinin içinde neşe yoktu, oldukça ciddi duruyordu. O çiçeklerle ilgilenirken ben dosyaya göz gezdirmek için ilk sayfayı açtım. Maktul ismini gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Eş zamanlı kafamı kaldırdığımda monitörde de o vardı. Azra’ nın dükkanına gelmiş kırmızı güllere bakıyordu. Lisedeyken de kızları etkilemek için kırmızı gülleri kullanır gül, bülbül edebiyatı yapardı. Girdiğinde telefonla konuşuyordu. Azra da onu çok ciddiye almamış işine devam etmişti. Buraya kadar her şey normalken telefon konuşmasında bahsettiği bir şeyle Azra ona dönmüştü.
“Aynen buldum kızların izini. En çokta o sevgili yaptığım bacaksızı görmek için sabırsızlanıyorum.”
Azra bu konuşmadan sonra ona kitlenmiş ve bir bacağını sallar vaziyette onu beklemeye başlamıştı. O sırada çiçeklerin sapını keserken eline aldığı bıçak da elindeydi. O pislik telefon konuşmasını bitirdiği sırada azradan bir demet kırmızı gül isteyip baştan aşağı bir süzdü. Azra emin olamadığından diye düşünüyordum istediğini hazırlamaya başladığında adını sordu. İsmini duyup o olduğuna emin olduktan sonra gül demetini de hazırlamış ve vermişti. Pislik cüzdanından para çıkarmaya çalışırken Azra’ ya bakıyordu.
“Buradan çıkınca nereye gideceğim biliyor musun güzelim? Senin intikamı için gözünü kararttığın arkadaşının yanına. Yıllardır içinde sürüklendiğim karanlığın tadına biraz da siz bakın istiyorum. Ama sana bir şey yapmayacağım. Neden biliyor musun? Sen onların çektiği acıları izleyeceksin. Hiçbir şey yapamamak olacak senin cezan.”
Ardından paraları önüne savurup yanında duran çiçek buketini aldı. Arkasını dönmüş gidiyordu ki Azra hiç düşünmeden elindeki bıçakla arkasından ona saldırmıştı. Defalarca kez gözünü bile kırpmadan bıçak darbeleri bırakıyordu vücuduna. Bir dakika kırk yedi saniye sürdü. Azra sonunda öldüğünden emin olduğunda olduğu yerde dikildi. Elinin tersiyle yüzündeki saçlarını itti. Sonra elindeki kanlara bakıp bıçağı masanın üzerine bıraktı. Sigarasını yakıp onu yerde yatarken izledi. Ne düşündüğünü o kadar merak ediyordum ki. Sonra hareketlenip ofis kısmına girdi ve masasına oturup bir şeyler yazmaya başladı. Sonrasında zaten dükkandan çıkıp gidiyordu.
Her zaman gözü karaydı ama bu kadar kendini kaybedeceğini hiç düşünmemiştim. Yazdığı yazıda neyden bahsettiğini merak ettiğim için olay yerinden gelen eşyaları almaya gittim. Her şey bu kadar açıkken onu nasıl kurtaracağımı bilmiyordum ama benim için gözünü kırpmadan adam öldüren bir arkadaşım varken onun için en az onun kadar gözü kara davranmalıydım onu biliyordum.
Bu dünyadan birini öldürdükten sonra kendi de gitmeyi planlayan bir insan için fazla hesaplıydı Azra. Yazısında neyden bahsediyorsa bana vermemiş ölmesi veya yaşayıp uyanması durumuna bağlı şart koşmuştu. Hepimizin hayatı bir hatamızla altüst olmuştu ve yıllardır çektiğimiz acının bitmek gibi bir durumu yoktu. Hayat bazen geçmişe dönüp farklı ihtimallerle nasıl yaşanırdı diye sorgulatırdı ya şu an tam olarak öyle bir andaydım. İç sesime kulak verdim “Böyle olmasaydı sonumuz nasıl olurdu?”