HAYAL KIRIKLIĞI
Yağmur, işinden yeni çıktı. Havanın soğukluğuna aldırmadan kendini yollara vurdu. İçi o kadar dolmuştu ki ancak bu şekilde rahatlayabilirdi. Otobüs falan hiç çekemeyeceği için eve kadar yürüyecekti. Paltosunun yakasını kaldırdı. Derin bir of çekti. Bugün şahit olduğu şeyler ona çok ağır geliyordu. Eve gidene kadar yaşananlar gözünün önünden hiç gitmedi. Yol boyunca keşke diye düşünüp durdu. Keşke dünyadaki bütün çocukları koruyabilsem… Bu düşünceler genç kadının gözünde yaş olup akıyordu.
Yağmur, anahtarla kapıyı açıp içeri girdi. O sırada ev arkadaşı Yasemin, pijamalarıyla koltukta oturmuş televizyon seyrediyordu. Yağmur, ruh gibi içeri girdi. Gözünü yerden kaldırmıyordu. Paltosunu astı, arkadaşının yanına oturdu. Yasemin, arkadaşının mutsuzluğunu hemen fark etti. gözlerini Yağmur’a doğru dikti. “Hoş geldin. İyi misin?” diye sordu. Yağmur, gözlerini yere doğru dikti. “Bana hem iyi hem kötü olan bir şey söylesene.” diye cevap verdi. Yasemin, şaşırmıştı. Arkasına yaslandı. “Alışmak.” diye yanıt verdi. Yağmur, gözlerini yerden kaldırdı. O sırada Yasemin sözlerine şöyle devam etti: “İyi ve kötü olan her şeye alışıyoruz.” İkisi de bir süre sustular. Sonra Yasemin, “Seni bu hale getiren şeyi anlatmayacak mısın?” diye sordu. Yağmur, derin bir iç çekti. “Yine bir çocuğun canına kıymışlar. Çocuk daha yedi yaşında. Üstelik cinayeti işleyen babası. Çocuğun annesi de sessiz kalmış. Bir anne baba çocuğuna bunu nasıl yapar anlamıyorum.” Yasemin, ellerini arkadaşının omzuna koydu. “Gerçekten çok acı.” diye yanıt verdi. Yağmur, elleriyle yüzünü kapadı. Ardından yavaşça ayağa kalktı. “Ben bir banyoya gideyim. kendime geleyim.” dedi ve arkadaşının yanından uzaklaştı.
Yasemin, derin düşüncelere daldı. O sırada kapı çaldı. Genç kadın merakla kapıya bakmaya gitti. Kapıyı açtığında karşısında Yağmur’un sevgilisi Mehmet duruyordu. Genç kadın, önce şaşırdı. Sonra, “Hoş geldin Mehmet.” diyerek adamı içeri aldı. Beraber salona geçtiler. “Hoş buldum. Yağmur yok mu?” diye sordu Mehmet.” Odasında. Üstünü değiştiriyordu. Ben haber vereyim. Giyinince gelir. Bu arada sen bir şey içer misin?” diye sordu. Mehmet, kanepeye oturdu. “Bir sade kahveni içerim.” diyerek yanıt verdi. Yasemin, olur anlamında kafasını salladı. Sonra gidip Yağmur’a Mehmet’in geldiğini haber verdi. Ardından mutfağa gidip bir sade kahve yaptı. Kahveyi Mehmet’e verdi. Karşısına oturdu. “Nasılsın?” Diye sordu. Mehmet, kahveden bir yudum aldı. “İyiyim, teşekkür ederim. Sen nasılsın?” diye yanıt verdi. Yasemin, gülümsedi. “Ben de iyiyim, teşekkür ederim.” dedi. O anda Yağmur geldi. Mehmet, hemen ayağa kalktı. Birbirlerine sarıldılar. “Hoş geldin sevgilim.” dedi genç kadın. Mehmet, gülümseyerek “Hoş buldum.” diye yanıt verdi. Birlikte yan yana kanepeye oturdular. “Senin o güzel yüzün yine niye solgun?” diye sordu Mehmet. Yağmur, elleriyle yüzünü kapattı. “Çok mu belli oluyor?” diye sordu. Genç adam, evet anlamında kafasını salladı. Yağmur, iş yerinde yaşadığı her şeyi anlattı. Mehmet de pür dikkat sevgilisini dinledi. Ardından, “Sen her olaydan böyle etkilenirsen seninle işimiz var. Sen polissin ve yıllardır bu işi yapıyorsun. Artık bunları kendi içinde normalleştirmen lazım.” dedi. O sırada Yasemin, Yağmur’a doğru döndü ve lafa girdi. “Az önce sana bahsettiğim şey tam olarak buydu. Alışmak… Baksana Mehmet alışmış bile.” Yasemin, bunu Mehmet’i küçümseyerek söylemişti çünkü bu tür olayların normalleştirilmesine kesinlikle karşıydı. Yağmur da arkadaşına katıldı. “Benden bir çocuğun öldürülmesini normalleştirmemi mi bekliyorsun? Bu mümkün değil.” dedi. Mehmet, ayağa kalktı. Odanın içinde dolanmaya başladı. “Böyle şeyler hayatın gerçeği.” diye yanıt verdi. Yağmur, sevgilisine tiksinerek bakıyordu. Hayal kırıklığı içinde, “Ben seni hiç tanıyamamışım.” dedi. Mehmet, bu sözler karşısında buz kesildi. Hiç böyle bir cevabı beklemiyordu. “Biz yıllardır sevgiliyiz.” dedi güçsüz bir şekilde. Yağmur, gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını içine akıttı. Sakin bir şekilde, “Bir filmde izlemiştim. Kadın, adama diyordu ki ‘bir insanı tanımanın zamanla ilgisi yok. Yaşamakla ilgisi var. Belki de biz hiç yaşamadık.’ Şu an ben de böyle hissediyorum. Belki de biz de yaşamadık, sadece zaman geçirdik. Bu ilişkiye ara vermek istiyorum. Biraz düşünmeye ihtiyacım var. Çok yoruldum.” Yağmur, bunları söyledikten sonra sustu. Mehmet, bir süre olduğu yerde kalakaldı. Büyük bir hayal kırıklığı içindeydi. Canı feci yanıyordu. “Peki sevgilim. Sen nasıl istersen.” diyebildi sadece. Ardından yavaşça evden çıktı.
Genel olarak başarılı ve alt metinlerde çokça mesaj içeren bir yazı olmuş ancak en çok dikkatimi ‘alışmak’eyleminin tanımı çekti. Başarılı olmuş kaleminize yüreğinize sağlık