Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 9°C
Açık
Afyon
9°C
Açık
Pts 9°C
Sal 7°C
Çar 7°C
Per 9°C

GÖKYÜZÜ MAVİSİ

GÖKYÜZÜ MAVİSİ
5 Aralık 2024 20:08
59
A+
A-

Yokuş aşağı sürüyordu bisikletini. Genelde hep kapılarının önünde binerdi bisiklete. Daha düz ve göz önünde diye. Bugün bir ilk yapıp mahallenin öteki başındaki parka gitmişti. Evdekilerden habersiz yaptığı için kaçamağın verdiği heyecandan içi kıpır kıpırdı. Yakalanma korkusu nefesini hızlandırıyor, kalbi göğüs kafesini dövüyordu adeta. Eğer evdekiler kapının önünde olmadığını fark ederse hiç iyi şeyler olmazdı. Annesi kesin poposuna terlikle vurup tartaklardı sonra da akşam olunca her şeyi babasına anlatırdı. Ablası desen kesin abartarak annesini desteklerdi, babasıysa kesin koca kış para biriktirip aldığı, kullanacağı günü dört gözle beklediği gökyüzü mavisi bisikletini alır depoya kapatır ve onu tam yemek sırasında azarlardı. Bu akşam kesin yediği yemek boğazında kalacaktı. Kafasında bunlar dönüp dururken pedallara daha da asıldı. Annesi balkona çıkıp ona seslenmeden hemen kapının önünde olmalıydı. Son hızla pedalları çeviriyor eve geç kalmamak için çabalıyordu. Tam sokaklarına yaklaşmışken bir anda kendini yerde, tüylü bir şeyi de üstünde buldu. Tüylü şey mahallenin haylaz köpeği Topak’ tı. Oyun oynamak istemiş ve üzerine atlamıştı. Görünüşe göre yanlış bir zaman seçmişti çünkü eve hem geç kalmış hem de düşünce kolu kaldırıma sürtünüp kanamıştı, üzeri toz toprak içindeydi. Daha fazla geç kalamazdı. Topak oynamak için başka zaman seçmeliydi. O bugün eve yetişecek ve hiçbir şey olmamış gibi evine girip oynarken düştüğünü söyleyip biraz ağlayacak ve kendini acındıracaktı. Nasılsa annesi ve babası ona kıyamaz ve kolları arasına alır, öperek sarardı yaralarını. Neticede sevgiden daha iyi ilaç mı vardı?
Son bir gayretle köşeyi dönüp evlerinin olduğu sokağa girdiğinde artık her şey için çok geçti. Annesi ve ablası sokağın dört bir yanında onu arıyordu. Annesinin gözleri dolu dolu telaşlı adımlarla adını seslenerek sokağı bir aşağı bir yukarı dolanıyor; camdan, balkondan onları izleyen komşularına onu soruyordu. Zaten bu komşuları da mahallede ne zaman ses yükselse, kavga olsa o zaman görüyordu. Hiç babasının ve annesinin çocukluğunda anlattığı komşular gibi değiller. Geçen yaz ablası düşüp ayağını incitmişti, ne o zaman ziyarete gelmişlerdi ne de üç ay önce vefat eden dedesi için annesine taziyeye gelmişlerdi. Onları sadece babası ev sahibiyle tartışırken görmüştü. Bir de bugün annesi onu ararken gördü. Sanırım güzel insanlar ve komşular annesi ve babasının çocukluğunda hatta artık anılarda kalmıştı.
Gözü ablasına ilişti bir köşeye sinmiş içli içli ağlıyordu. Kesin o da akşam babasından işiteceği azarı düşünüyordu. Çünkü annesi ona balkonda oturup sokakta oynayan kardeşine ara ara bakmasını, gözünden kaçırmamasını söylemişti ama o televizyonda yeni başlayan moda programını izlemeye dalıp sokaktaki kardeşini unutmuştu. Ya başına bir şey geldiyse ya kaçırıldıysa ne yapardı annesi babası? Kesin bu sefer onu yatılı okula verirdi. Anlamıyordu aptal kardeşini nereye gitmiş olabilirdi? Her zaman kapının önünde oynayan çocuk bir anda kaybolmuştu. Eve bir gelse annesinden babasından önce o azarlayacaktı. Sonra dayanamayıp basacaktı bağrına, kardeşi şapşal bir ayıcıktı. Onu çok seviyor ama kızdırmaktan da geri kalmıyordu. Ablalık böyle bir şeydi. Sonsuz sevmek ve gıcık etmekti. Oturduğu yerden ağlayarak etrafına bakarken köşeden korkulu gözler ve yaralı koluyla onları izleyen kardeşini gördü. Bir anda ayağa fırlayıp, “Orda anne orda köşede bizi izliyor. Gelsene seni arıyoruz ne bekliyorsun orda gel de hesap ver bize neredeydin bu hâlin ne?”
Hiç beklemediği bir anda olmuştu ablasının onu görmesi. Ne yapacaktı şimdi? Gitse olmaz gitmese hiç olmaz. El mecbur gitmeli, olanları anlatmalı ağlayıp babasına söylememeleri için ablası ve annesini ikna etmeliydi. Ufak ufak adımlarla annesine yaklaşırken kalbi güm güm atıyordu. Aksi gibi ayağı da acımaya başlamıştı. Ya annesi terliğini çıkartıp ona fırlatırsa nasıl kaçacaktı bu ayakla? Ah Topak! Sırası mıydı oyunun? Hem sakatlanmıştı hem de eve geç kalmıştı. Artık korkunun ecele faydası yoktu. Usul usul adımlarla annesinin önüne gelmişti. Gözlerini kapatıp poposuna yiyeceği silleyi beklerken hiç beklemediği bir şey oldu. Annesi sıkı sıkı sarılıp boynunda ağlamaya başladı. En son annesini dedesinin cenazesinde böyle ağlarken görmüştü. Annesi başını kaldırıp, nerede olduğunu, meraktan öldüğünü başına bir şey geldiğini sanıp kendinin kahrettiğini anlatırken, bir daha habersiz mahallenin öteki başına gitmeyeceğini hatta evlerinden bile çıkmayacağını düşünüyor, kendince söz veriyordu. Tam o sırada sokakta bir araba sesi yankılandı bu sesi tanıyordu. Bu babasının arabasının sesiydi. Eyvah babası gelmişti! Hem de o bu hâlde ve annesiyle ablası perişan bir haldeyken. Ablası hemen babasının yanına koşup daha arabadan inmeden olanları anlatmıştı. Bazen bu kızı dövesi geliyordu. Varıp babasına anlatmasa, yaşananlar üçünün arasında sır olarak kalsaydı; bu kızı hiç anlamıyordu.
Babası arabadan inip onlara doğru yaklaştıkça mahcubiyeti ve korkusu artıyordu. Babası şöyle bir etrafına bakıp camlardaki, balkonlardaki komşuları onları izlerken görünce annesini yerden kaldırıp, onunda elinden tutarak apartmanın birinci katındaki evlerine doğru yürüyordu. Arkalarında da ablası vardı. Hepsi apartmana girince ablası büyük bir gürültü ile apartmanın kapısını kapatmıştı. Sanki kapının sesi kalbinde yankılanmıştı. Öyle bir telaş vardı içinde usul usul basamakları çıkıp evlerine ulaşmışlardı. Hepsi içeri girdiğinde babası usulca kapıyı kapatmıştı. Gökyüzü mavisi bisikleti de dışarı da kalmıştı, başına bir şey gelmeseydi bari…

ELİF ÖZDEMİR

Merhabalar ben Elif. Ortaokulda bana küsen sıra arkadaşıma yazdığım mektuplarla başladı yazma maceram son iki yıldır aktif olarak devam ediyor. Yazmak benim için bir kaçış noktası veyahut bir dinlenme anı gibi diyebilirim. Anlatamadıklarım, dışa vurmaktan korktuklarım her zaman kalemimin ucundan kağıda damlar . Umarım bundan sonra güzel cümlelerde buluşuruz. Başka bir satırda buluşacağımız âna dek hoşça kalın.:)
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.