Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 12°C
Açık
Afyon
12°C
Açık
Sal 13°C
Çar 12°C
Per 14°C
Cum 14°C

FERAY

FERAY
3 Ekim 2024 15:32
99
A+
A-

Hikâyemin baș kahramanı olan Feray, yalnızlığı en iyi arkadaş edinmiş, Nevin adında sarı bir çiçeğe sahip olan, küçük bir gece kondu da kendi halinde yașamaya çalıșan güçlü bir kız çocuğudur.
Bir akşam vaktidir. Yağmur, Ferayın göz yaşlarına eşlik ediyordur.
‘Hüzün, sessiz tomurcuklanan bir bahar akşamıdır…’
Ben ise sonbahar mevsiminde kalakalmıș, bahardan alacaklı bir yolcuyum. Yolun içinde, dünyanın dışındayım.
Yoldașlarım da bir kaç yıldız, ağaç ve kitaplar…

Feray yalın ayağıyla yorgun ve bir o kadar da çaresiz yürümeye devam eder.
Ruhunda inkișaflașan duygularına tercüman olmak üzere bir iki satır dökülür dilinden;
“Dolaştım gönlümce dinlendim.
Dinledim rahmet dolu bir faslı…”
Yağmur durmaya yüz tutmușken Feray, yorgunluktan bitap düșerek ağacın dibinde uyuyakalır.
Rüyasında suları çekilmeye yüz tutan bir nehir kıyısında gezdiğini,
başında güvercinlerin uçuştuğunu görür.
Ve çok geçmeden bir el uzanır.
Ses yükselir;
“Dem rüzgarları esti geçti
Hangi âlemdesin
Çok geç kaldın
Hadi uyanma vakti geldi”
Ne güzel kıyıma çekilmiștim oysa diye düșünerek uyanmak zorunda kalır.
Güneş doğmuştur. Her yönden aynı dilde gülümsüyordur.
Feray manzarasını seyre dalarken havanın güzelliğinden ilham alarak;
“Dolaştım gönlümce dinlendim
Dinledim güneș dolu bir faslı…”
Satırlarını fısıldar tabiata.
Yerden kalkarak yoluna devam eder…
Kendinden emin adımlarla ilerleyen Feray, gece konduya ulaştığı vakit kapıdan içeri girerek etrafına ferah ve güzel kokular saçan Nevin ile hasbihal etmeye başlar.
Feray, “Sana bol bol can suyu vermek lazım.”
Nevin, “Asıl sana ne vermek lazım? ” diye düşünerek tebesümünü yapraklarından eksik etmeyerek sohbetine devam eder.
Feray küçük yaşlardan itibaren yetim kalan bir çocuktur.
Nevin de yalnızlığına arkadaşlık yapmaktadır. Birde müzik aleti Mecnun vardır.
Mecnundan gelen sessizliğin sesi ile sözsüz kahraman olacaktır.
Feray gece değil kitap kondu da yaşıyordu adeta.
Ferayı ziyaret etmeye gelen insanlar hediye olarak kitap verirlerdi.
Yine birgün ziyaret faslı bittiği sırada gözüne bir kitap kestirir.
Kitap çok eskidir. Kitabı kısaca inceler,
bir sayfa gözüne takılır. Bu sayfada bantlı bir şekilde duran kağıt parçası vardır. Kağıdın içinde yazarın ismi, imzası ve yazdığı tarih bulunmaktadır.
Bunu gören Feray notun dilinden anlamaya çalışır.
O sayfaya takılı kalarak okumasına devam ederken uyuyakalır. Ferayın yeni bir rüya âlemi…
Gölge haliyle gökyüzünden yeryüzüne yolculuğa çıkar.
Ruhu insanlık nöbetinde olan Feray bir oraya bir buraya savrulan
deliler yurdunda bir garip abd’aldır.
Yeryüzüne iner güzel İstanbul’un
manidar hallerini özümser,
güzel meșklerin eksik olmadığı sokakları gezerdi.
Cümle halkın sefa faslına denk gelerek, hayret dolu gözler ile seyre dalardı.
Tarih kokan sokaklarda dolașırdı.
Ruhunun o günlere ait olduğunu farkederek yalnızlığından ilham alırdı.
Bir şehirdi ki yeryüzünde en rahata erdiği kara parçasıydı .
Rüyadan ısrarla uyanmak istemiyordu, en sevdiği mevsim geceydi. Ayaz ikliminde kendini bulmak, görmek ve anlamak istiyordu. Dinlenmek için yorulurdu.
Karanlığa ve umuda gönüllü mahkumdu.
Yeryüzü iç acılarının toplamıydı, dağıldıkca eksiliyordu, duygularını paylaştıkça bölünüyordu.
Yaşam zindanında, kendi zincirlerini kırarak adım atar ve aksiyona geçerdi.
Patikalarda dolaşır, yalnızca ve ıssızca. Yanar ve yakardı orman yangınlarında; alevleri göğe doğru uzanan boynunu tarumar ederdi. Ah yağmur, süzülüyor gövdeden yaşlar.
Islanmaktan korkmuyordu. Zira ıslanırsa kururdu fakat yanmaya bir çare bulamazdı.
Yol boyunca ardına bakmadan giderdi. Ağaçlarda eserek kuşlara esir olurdu.
Farkı farkeden bir mahlukmuydu yoksa sayısız şarkılarda kendine iyi bakan memurmuydu?
Oysa dünya hep aynı şarkıyı söylüyordu. İnsanlar koro eşliğinde ana gramafona eşlik ediyordu. Aynı ses, aynı şarkı, bıkmayan kulaklar…
Feray dayanamıyordu aynı şarkıyı duymaya. Aydınlıktan mahrum karanlık yüzlerden şikayet ederdi. Sadece ana yurdunu arıyordu. O’nun yurdu herkesin kulağında farklı makamlar çağıldayan düzenli besteler mekanıydı. Evet, Feray hasretti, özlüyordu. Sözünü hatırlar olduğu vakitlerde sıradan olmayan her değere așina oluyordu.
Artık Feray, Hak ile olmaya hak kazanmanın davasında hâkimi bekliyordu.

21 yaşında edebi edep ile gezen biriyim. Yani edebi seyyahım. Ayrıca bülbülünü arayan bir gülüm. Hasretimin bitmesini bekliyorum.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.