ANLIK BİR FOTOĞRAF
Elindeki fotoğrafa bakarak dalıp gitmişti. Saatlerce orada kaldığının farkına bile varamadan, zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Arkadaşlarının seslenmesine rağmen, sanki o an oraya çakılıp kalmıştı. Ancak biz, en başından anlatmaya başlayalım.
Okuldan geldiğinde evde kimse yoktu. “Ev bana kaldı, kimse de yok. Bakalım bugün ne yapacağız?” diye kendi kendine söylenerek çantasını ve montunu kenara bıraktı. (Ne kadar ortaya bırakmaması istense de bu alışkanlığından bir türlü vazgeçemiyordu.) Telefona bakmak istedi ama cevaplanması gereken o kadar çok mesaj ve çağrı birikmişti ki sessize alıp koltuğun üstüne attı.
“Yoruldum sanırım, biraz kestireyim sonra derslere bakarım,” diye düşündü ve koltuğa uzandı. Ama uyuyamadı; gözleri açık vaziyette öylece kaldı. Yattığı yerde döndü durdu, belki uyurum umuduyla bir süre kalkmadı. Ama aradığı uyku bir türlü gelmedi ve en sonunda kendisine yaptığı bu işkenceye son vererek yattığı yerden doğruldu. “Ne yapabilirim?” diye düşünerek evin içinde bir o tarafa bir bu tarafa dolandı. Geçen sefer arkadaşlarıyla bir şeyler yapmıştı, onu hatırladı bir anlığına. “Bugün de farklı bir şey yapayım, her gün aynı rutin şeyleri yapmaktan sıkıldım,” diye kendi kendine söylenerek odaya geçip fotoğraf albümünü karıştırmaya başladı.
Kahve yapmayı da ihmal etmedi, ne de olsa kahvesiz yapamayanlardandı. Albümün sayfalarını tek tek çevirdi ve her fotoğrafa kısa süreliğine duraklayarak baktı. “Bunları ne zaman yaşamıştık?” diye düşünmeden edemedi. Fotoğraflarda kendisini gördükçe, yılların onu da es geçmediğini fark etti. Saçlarındaki beyazlıkları düşündü ve elini istemsizce saçlarına götürdü. “Ne ara büyüdük, ne ara bu yaşa geldik de bu sorunlarla uğraşır olduk? Oyuncaklarımızla oynarken bir zamanlar, şimdi ise insanlar bizimle oynamaya başladı,” diye düşündü ve acı bir gülümsemeyle fotoğraflara bakmaya devam etti.
Bazı fotoğraflara bakarken güldü, bazılarına ise üzülerek iç çekti. Tam canı sıkılmış vaziyette albümü kapatacakken bir fotoğraf gördü. O an her şeyi unuttu. Yer ve zaman onun için anlamını yitirmiş gibiydi. Fotoğrafı eline alıp daha yakından bakmak istedi, çünkü gördüğünden emin olmak istiyordu. Tekrar tekrar gözlerini kırpmadan fotoğrafa baktı, sonra başını kaldırıp beyaz duvara anlamsız ama derin manalar taşıyan bakışlarını dikti. En sonunda daldığı o durumdan silkelenerek çıktı; ya da çıkmak zorunda kaldı, çünkü ömrünün sonuna kadar orada öylece kalamazdı.
Peki, bu fotoğraf onu neden bu kadar etkilemişti? Neden gözünden bir damla yaş süzülmesine sebep olmuştu? Çünkü fotoğrafta, çocukken sevdiği kızın resmini görmüştü. O duyguyu, belki de hayatında ilk ve son kez yaşadığı şeyleri tekrar yaşıyordu. Hafiften kalp çarpıntıları başlamış, içinde ona karşı işlenen farklı bir şeyle yüzleşmişti. Geçmişte yaşadığı anılar birer birer gözlerinin önüne geliyordu. Belki de yaşanamayan şeylerin hüznü kaplamıştı içini.
Zaman geçmiş, her şey değişmişti. O an hatırladı, ilk ve son kez gördüğü o günü. Annesi onu ekmek almak için markete göndermişti ama o gün hiç gitmek istemiyordu. Belki de bir şeylerin olacağını hissetmişti, kim bilir? İstemese de gitmeye karar verdi ve yola çıktı. Belki de gitmeseydi, tüm bu yaşananlar hiç olmayacak ve habersizce hayatına devam edecekti. Ama onu gördü, ne için geldiğini unuttu ve olduğu yerde donup kaldı. Annesi merak edip yanına gelene kadar farkına varamadı. Kız onu görmemişti; babasının çağırması üzerine oradan ayrıldı. Arkasında bıraktığı eserin farkında bile değildi. O da daldığı hülyalardan çıkıp annesinin sesine kulak verdi.
Kızı sadece o an bir defaya mahsus gördü. Daha sonra ne kadar görmek istese de bir daha göremedi. Ne ismini ne de nerede olduğunu biliyordu. Hayatta tekrar yaşamak istediğimiz anların “ekran görüntüsünü” almak imkânsızdı. Uzun süre onu düşünerek yaşadı; gözleri, elleri, saçları… Ama zamanla unuttu. Unutmayı istemişti, çünkü yaşanacak olanlar imkânsızdı. Unutmanın acısını o yaşında ilk defa orada hissetti.
Fotoğrafa baktığında, onu hatırlamıştı. O gözleri, o saçları… Hatırlamak belki de ilk defa bu kadar acı vermişti. Hayat denen gerçek buydu aslında. Bazen yaşananlar acı verirken, bazen de tatlı bir gülümsemeye götürüyordu insanı. Hepimiz hayatımızın tarihini yazıyoruz bir yerlerde, arkada kalanlara bir şeyler bırakıyoruz ve geleceğe bir hatıra kalsın istiyoruz. Acılar, mutluluklar, hüzünler, korkular… Hayatın harmanlanmış halleri. Anlatmak istiyoruz yaşadıklarımızı, kendimizi, hislerimizi. Bazen bunu bir fotoğraf karesiyle, bazen de sözlerle yapıyoruz. Ancak anlatamadıklarımız da var. Anlatamadıklarımızla içten içe anlaşılmayı bekliyoruz. Hissedilmeyi…
Bu fotoğraflar ise belki de söylenemeyen sözlerin yerine geçiyordur. Fotoğrafların illaki fiziksel bir formatta olması gerekmiyor; hafızamızda yer etmiş nice fotoğraf kareleri mevcut. Anında hatırladıklarımız olduğu gibi, düşünerek hatırlayacaklarımız ve ne kadar çabalasak da hatırlayamadıklarımız da var. Bazen anılarımıza sığınarak yaşarız ve anılardan bir şeyler beklerken de hayat içerisinde yenilerini oluştururuz.