KÜLLERDEN GÜLLERE

Ellerimi uzattım karanlığa, avuçlarımla topladım yıldızları. Akıttım beyazlığı yeryüzüne. Ayaklarımın ucunda toplandı aydınlık, üzerinden geçtikçe gözyaşlarım durmuyordu; gözyaşlarım karartıyordu evreni. Her adımda puslanıyordu yollar, gözlerimin yangını yüreğimin zehrinden nasiplenmişti. Seçemiyordum her ne varsa, elimde geçmişim, ne yöne gittiğimi sorgulamadan döküyorum küllerimi yollara, kendimden bir iz bırakıyordum geriye; bilmiyordum ki o izler benimle geliyor her adımımda. Rüzgarın uğultusu kulaklarıma yaşadığımı hatırlatıyor, kollarım her adımda beni yere çekerken, her defasında “Sen güçlüsün kızım, dayanmalısın!” diyor yüreğim… Güçlü kızdım esasında; güçlü kalmak zorunda olan bir güçlü; parmak uçlarına kadar kırılan bir güçlü. Boğuldum bu karartıda… Ellerimle kirlettim dünyayı; sevemedim farklılıklarımı, içim almadı acıyan yanlarımı.
Tüm dünya benden renklerle dolu derken; dünyanın içinde bir zerre bile etmediğimi, boğulduğum karanlıkta kabullendim; ne aptal bir kadınım. Fark etmeden savaştığım iyimserliğimmiş meğer; beni boğan eller ne çok tanıdıkmış…
Söndü bütün yıldızlar, geceye aşık kızın ellerinde kanadılar. Hüzünlü ninnilerle uyuttum sabahları, örgülü saçlarımda kanlı ellerim, sıkıştım kaldım, çöl yalnızlığı evim…
Baktığım, duymak istediğim, dokunmak istediğim, bulmak istediğim; kalbimin nağmeleriymiş. En çok sarılmak istediğim titrek bedenimmiş, okşamamışım saçlarımı, gördüğüm her yerde kusur bulmaya niyetliymiş gözlerim. Sevememişim kendimi. Bu eksiklik; iyileşmeyen bir yara açmış derinimde. Ellerimi uzatıp da saramadığım, yanaklarını okşayamadığım, sarıp sarmalayamadığım parçalanmış yanım… Oysa senden başkam yokmuş benim, seni itip gittiğim tüm yollar ayaklarımı kanattı; seni sevmediğim ellerim, gözlerim, başka ellerde soldu. Yitirdim masumiyeti ve içtenliği, grileşti ellerim, kendimden azalarak çoğalttım yalnızlığı. Şimdi seninle yaralı bir yarım olarak uyuttum sabahları.
Titriyor ellerim, kan revan içinde sözlerim; Elleri dizlerine sarılmış bir çocuk edasında öksüz gözlerim. Benden ziyade sen kokayım isterken kuruttum güllerimi. Güllerden, küller kaldı ellerimde…
Bir kitap arasında unutulmuş sevgiydi soldurduğum, unuttuğum. Bir gün bir yerlerde anısını bıraktığım. Yıllar sonra tekrar dokunurken o anılara soğukluğunu hissettiğim bir grilikle uyandığım anlar saklıdır ruhumda. Küçük küçük adımlarla ördüğüm duvarlara ilerlerken ne çok kaçmışım evimden. Tutamıyorum ellerinden yirmili yaşlarımın, hatalarımın çokluğu boğuyor ruhumu, nedametlerin arasında sıkışmış kalmış çaresizliğim. Dünleri unuttum derken, gözleri arkada kalmış yetim bir çocuk edasında buğulu gözlerim. Ellerimi uzatıp karanlığa, çekip çıkarmak istiyorum zifiride kalmış yanlarımı, kurtarmak istiyorum kendimi içimden, yeni bir benle boyanmak ve bulanmak istiyorum yarınlara…
Ellerimi uzattığım her yer çiçek koksun istiyorum. Bir yağmur sonrası dinginliğinde, dinlenmek istiyorum yüreğimle. Sevmek sesimi, ellerimi ve tebbessümlerimi çoğaltmak yeryüzünde. Neşemi bırakmalı dört bir yana, sarıp sarmalamalı içtenlikle mevsimlerimi. Pişmanlıklara yürümek bu yangın yerlerinde, tebessümler bırakmak istiyorum maziye. Bulutların beyazlığına kanmak ve korkmamak onlardan. Arınmak onun sularında ve yeşillenmek bir çimen serinliğinde. Büyüyüp olgunlaşırken sevmek ve sevilmek istiyorum; anlamlı kılmak istiyorum, sürdürdüğüm yaşamı. Ölüm uykusundan tekrar uyandığımda, hayıflanmak değil; pişmanlıklardan arınıp yaşama tutunduğumu hatırlamak istiyorum. Tüm güzelliklerde kendimden bir parça bulmak istiyorum, kendimden bir şey bırakmak istiyorum; bir insana, bir ormana. Gittiğim her yerde kendimi bulmak ve sarılmak ona incitmeden, üzmeden. Sevmeli kendimi, yeniden ve her şeye rağmen…
Bu yazı, içsel bir yolculuğu ve kendini bulma çabasını o kadar güzel yansıtmış ki her cümlesinde derin bir samimiyet hissettim. Kendi duygularıma dokunan bir metin olmuş, gerçekten çok etkileyici.