Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 20°C
Açık
Afyon
20°C
Açık
Çar 23°C
Per 27°C
Cum 28°C
Cts 27°C

ZAMANIN SESSİZ ÇIĞLIĞI: VARLIK VE YOKLUK ARASINDA

ZAMANIN SESSİZ ÇIĞLIĞI: VARLIK VE YOKLUK ARASINDA
17 Nisan 2025 18:52
113
A+
A-

Zaman, biz farkına varmasak da her şeyin içinde gizli bir yankıdır. Her an, nehir gibi akar ve bizler, bu akışın içinde kayboluruz. Zamanın içinde varlık, bir an için sabit kalır gibi görünse de, aslında her şey, her an, yok olmaya doğru bir adım atar. Her şey bir zamanlar vardı ama artık yok. Geçmişin siluetiyle sarılmış bu dünya, bir iz, bir hatıra, bir kayıp olarak var olur. Zaman, sürekli bir biçimde kaybolan bir şeyin izini sürer. Ama belki de zamanın derinliği, kaybolanın değil, kaybolmaya terk edilenin içinde gizlidir.

İnsan, zamanla ne kadar yüzleşse de, her zaman geçip gidenin peşinden sürüklenir. Ne geçmiş, ne gelecek, ne de şu anın ta kendisi ona ait olur. Geçmiş, yalnızca bir yansıma; gelecek ise bir sis gibi belirsizdir. Şimdi, her şeyin kaybolduğu bir anı temsil eder. Zaman, her şeyin sonlu olduğunu anlatan bir söylenceden başka bir şey değildir. Fakat insan, bu sınırlılığı bir türlü kabul edemez. İnsan, kaybolan her şeyi, nehrin karşı kıyısındaki bir umut gibi izler. Geçmişi yitirirken gelecek kaybolur. Ama o kaybolan anın içinde bir başka gerçek saklıdır.

Zamanın varlığı, insanın varoluşu ile paraleldir. İkisi de sürekli bir değişim, bir dönüşüm içinde var olur. İnsan, zamanla birlikte şekillenir; ancak zamanın özü, insanın anlam arayışını karanlık bir kuyuda yankılanan bir çığlık gibi görür. Zaman, değişimin ta kendisidir. O, varlığın ve yokluğun arasındaki ince çizgide, hiçlik ve varlık arasında mekik dokuyan bir elips gibidir. Zamanla birlikte insan da değişir. Zaman, insanın kimliğini belki de en çok değiştiren olgudur. Her geçen saniye, insanın içindeki bir boşluğu daha derinleştirir. Ama bu boşluk, zamanla birlikte bir varlık kazanır. Her kaybolan an, insanın içindeki bir izdir. Bu iz, kaybolmuş bir kimliğin, geçmişin ve geleceğin gölgesidir.

Zaman, insanın kendisine dair bir şüphe yaratır. Her geçen an, insanın anlam arayışına bir darbe vurur. Zamanla birlikte insan, kim olduğunu sorgulamaya başlar. Ne geçmişi ne de geleceği ona tam anlamıyla ait olur. Zaman, sadece kaybolan şeylerin izlerini bırakmaz; aynı zamanda kaybolmaya terk edilen bir kimliği, insanın en derin kaybını da ortaya çıkarır. Geçmişin gölgeleri, insanın içindeki boşlukları büyütürken gelecek ise belirsiz bir karanlık gibi yavaşça yaklaşır. Zamanla birlikte insan, kaybolan her şeyin izini sürer; ancak bu izler, yalnızca bir hayaletin, bir boşluğun yansımasıdır.

Zamanın gerçeği, kaybolmuş bir şeyin tekrar var olamayışıdır. İnsan, bu kaybolan her şeyin peşinden sürüklenirken aslında kendi varlığını da kaybetmeye başlar. Zaman, bir anın içindeki varlıkla yokluğun sınırlarını siler ve insan, her geçen saniyede kaybolan bir şeyin bir parçası haline gelir. Geçmiş, geçmişte kalır. Gelecek, belirsiz bir hayal olarak kaybolur. Şimdi ise sadece bir anın donmuş hali olarak var olur. Fakat bu donmuş an, insanın kendi varlığını sorgulayan bir aynadır. Zaman, bu aynanın içinde bir yansıma değil, bir kayıp olarak kendini gösterir.

Böylece zaman, yalnızca kaybolan bir şeyin değil, kaybolmaya mahkum edilmiş bir varoluşun da çığlığıdır. Zaman, her şeyin bir başlangıcı, bir ortası ve bir sonu olduğunu hatırlatan bir hüzün gibidir. Ama belki de zamanın en derin özelliği, hiçbir şeyin gerçek anlamda kaybolmaması, yalnızca bir iz bırakmasıdır. İnsan, kaybolan her şeyin izini sürerken zamanın bir nehir gibi akışında sadece varlıkların değil, varoluşun kendisinin de kaybolduğunu anlamaya başlar. Zamanın içinde kaybolan her şey, aslında insanın varlıkla yüzleşmeye başladığı anı temsil eder. Zaman, kaybolanın değil, kaybolmaya terk edilenin derinliğini taşıyan bir okyanustur. Ve insan, o okyanus içinde kaybolmuş bir damla gibidir.

Kendin ol, gerisi gelir felsefesiyle…
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.