YORGUNLUĞUN GİRDABI
Gözlerimin ağırlığını hissediyorum, her an kapanacak gibiler sanki beni içimde sakladığım karanlığa sürüklemek istiyorlarmış gibi. İçimdeki sessizliğin içinde kayboldum. Ne bir umut kırıntısı var ne de güç. Sadece bir yorgunluk… Her adımım, her nefesim, kalbimi daha da ağırlaştırıyor. Kalbim, günlerdir süren bir savaştan çıkmış gibi, yorgun ve yaralı. İçimde dönen düşünceler, artık bir anlam ifade etmeyen bir girdaba dönüştü. Bu döngüde ne bir çıkış var ne de bir ışık.
Her şey benden o kadar uzak ki… Dokunmak istediğimde ellerim boşluğa uzanıyor. Zaman, artık anlamını yitirmiş. Geçmiş mi, yoksa gelecek mi, bunu bile bilemiyorum. Bir zamanlar renklerle dolu olan hayatım, şimdi gri bir gölgeye bürünmüş. Hiçbir şeyin ne rengi ne de kokusu var; her şey solmuş, kaybolmuş. Acılar, geceleri sessizliğin içinde yankılanıyor, gündüzleri ise kalbime saplanan bir bıçak gibi hatırlatıyor kendini. Bütün bu yorgunluk, beni sessiz bir karanlığa çekiyor.
Neler yaşadığımı kimse bilmiyor. Bilseler bile anlayabilirler mi? İçimdeki fırtınaları, o derin boşluğu görebilirler mi? Herkes dışarıda bir gülümseme beklerken, içimdeki acı, yüzümde beliren çizgilerden okunuyor. Ama kimse bu çizgilerin anlamını fark etmiyor.
Yorgunum… Öylesine yorgunum ki, gözlerim kapanmak üzere ama bu sefer sadece uykusuzluktan değil. Kapanmak üzere çünkü artık dayanacak gücüm kalmadı. Kalbim atmaya bile zorlanıyor. Beni hayatta tutan ne? Belki de sadece bu yorgunluk, beni daha derin bir sessizliğe sürüklüyor. Yorgunum, her şeyden, herkesten, hayatın kendisinden yorgunum. Ve bu yorgunluk, sonumu getirecek olan tek şey.
Kapanan gözlerimin ardında, belki de sadece o karanlıkta bir huzur bulacağım. Ama şu an, sadece yorgunum… Öyle derin bir yorgunluk ki, sanki tüm dünyanın yükü omuzlarımda, beni yavaşça yere çekiyor. Bu yükten kurtulmanın tek yolu, belki de bu yorgunluğa teslim olmak…
“Bir zamanlar kalbimde çiçek açtıran ne varsa, şimdi o çiçeklerin dikenleriyle kanıyorum…”