YAŞAMAK İSTİYORSAN YAŞAMI ÖLDÜRENLERİ YAŞATMAYACAKSIN
”Yaşamak İstiyorsan Yaşamayı göze almalısın”
Sebahattin YAŞAR
Diyordu ki; “Yaşamak, yaşamayı göze alanların işidir.” Göze almak kadar yaşamak, eğer ki yaşamayı bilenlerin işi ise; peki “İnsan bu alemde hayal ettiği müddetçe yaşar” diyen Yahya Kemal’in bu sözünü hangi civara, zihnimdeki ve yüreğimdeki hangi cihana, kıtaya ve hangi kavmin diline yerleştireceğimi düşünmek için parçalanmış hayatların kulu olanın köleliğine “dayatılan rıza ile yaşaması” yaşamak, yaşamayı göze alanların işi midir? Ve soruyorum… Yaşam bunun neresinde..?
Yaşamak, makamla, mevki ile parayla, zamanla eğer satın alınabiliyorsa modern çağın vahşi pençesi altında; çırpınmak ve direnmek, barışın, hak, hürriyet ve adaletin bir militanı olmak suç olabilir mi..? Ve yaşamak hür değilse, ölmek ulvi ve adil bir kazanımdır.
Yani hak, adalet ve hürriyet için yapılan bir savaşta sivil itaatsizlik etik değil midir..?
Yaşamak eğer bulup kendini, tanıtmış ve yaratmışsa; işte o zaman “yaşamak yaşamayı göze alanların işi olmaz mı?” Ama bunun için aldığın nefesin, umudunun hayallerinin, anlam arayışındaki hürriyetinin seslenişinin gür adil ve hür olması gerekmez mi?
Eğer ki her doğan gün bir doğumun sancısını taşıyorsa ve eğer yaşamak istiyorsam tanrının istediği gibi ve hayal ettiği gibi, sanat eserlerimi kendi cüz’üm deki kabiliyetlerimle yapabilmeyi ve kendi kavminin dili ve sesi ile “yaşamak” adlı şarkıyı kendi lisanım ile hayatlandırmayı ve hakikatin sanatı ile anlatı haline getirerek “yaşamak, ölüme duyulan bir isyanın çabasıdır” dememeyi öğretmek için bir fırsat sunamaz mı bana..?
Albert Einstein ne demişti; “cevapları olan insanları değil, soruları olan insanları dinleyin.” Yani bir insanın zekası verdiği cevaplardan değil sorduğu sorularla ölçülür. Şimdi soruyorum; sorgulanmayan bir yaşamı göze almaya gerek var mıdır..?
İşte tam da bu nokta-i nazar ile fehmedilenin hayatın veya yaşamın önemsizliği değil; kısıtlanmış, parçalanmış, satın alınmış, bürokratik ve yönlendirmiş inanç sistemlerini kafeslerine alınan ve “Hapsedilen yaşamı” nasıl başım gözüm üstüne alabilirim..? hiç bu soruyu sordununuz mu kendinize. İşte ben soruyorum..!
Eğer “yaşamı, yaşatmak istiyorsan” öldürenleri, öldüreceksin. İşte bunu yapabiliyorsan yaşamak, yaşamayı göze alanların işi olur ve insanı yaşatan şey; ekmek yemek ve içmek değil; insanı yaşatan şey; hayalleri duyguları, leaifleri, zihnindeki kurgu ve kaderindeki sorgulamaları ve eğer yaşamak alınacaksa bir başın ve gözün üstüne. O zaman putlara tapanlar gibi değil, putları yıkanların yanında durmak gerekmez mi..?
İbrahim, Yakup, Muhammed ( a.s.v) , İsa, İshak ve Zekerriya gibi… Pak, dürüst ve emin bir şekilde ve tercih senin; şeytanlar ile paslaşarak atılan bir golün galibi; maçı alsada; yaşamı asla..! Cihanı asla..!
Yani, direnmek; sadece dirençli olanların değil aynı zamanda yaşamak , Yaşamı isteyenlerin ellerinede tutuşturulmuş bir incidir. Yaşamak, Yaşamı yaşatmak adına ödenmiş bedellerin ödülüdür. Zira Heraklit gibi. “Hayat bir değişimdir; her şeyin bir akış içinde olduğunu kabullenmeliyiz.” Bu kabulleniş, kendimizi yaşamak adlı sahnede hür ve özgürce bulduğumuz sokaklarda var oluşumuzu şekillendiren ve olgunlaştıran kazanımların kabullenişi. Dayatılmış zorunluklar ile maruz bırakılmış kabullenişler değil.
Yani şeytanlar ile paslaşarak atılan bir golun galibi; maçı alsada; yaşamı asla..! Cihanı asla..!
Zira;
1- Göze alınacak bir yaşam, ödenecek bir bedelin ödülüdür. Ödenmemiş bedellerin ödülü olmaz. Yaşamı da..!
2- Yaşamak istiyorsan öldürenleri yaşatmayacaksın..”
Şuanlık birincisini tercih ettiğim için Tanrıya şükretmelisiniz..!
SOSYOLOG/ YAZAR
ERKAM YILDIRIM
İlgili
Harika bir eser kaleme almışsınız, sesli okudum dava ruhunu içimde hissettim. Hoşuma giden yerler çokça yazınızda, cesurca hakikatleri yazmışsınız. Kaleminiz keskin olsun.
“Eğer, yaşamı, yaşatmak istiyorsan öldürenleri öldüreceksin.”
Kıymetli Yorumunuzdan dolayı çok teşekkür ederim Kıymetli Süheyla hocam..
Varolun.