Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 7°C
Az Bulutlu
Afyon
7°C
Az Bulutlu
Cum 10°C
Cts 10°C
Paz 6°C
Pts 3°C

UNUTMAK MI DAHA ZOR, HATIRLAMAK MI?

UNUTMAK MI DAHA ZOR, HATIRLAMAK MI?
3 Şubat 2025 13:18
55
A+
A-

Hayat, bir gölge gibi peşimizden sürüklediğimiz anılarla şekillenir. Bir an bakarsınız, zamanın içinde kaybolmuş gibisinizdir, ancak bir anda gözlerinizin önünde beliriveren bir anı, sizi geçmişin koyu gölgelerine geri çeker. Anılar, bazen öyle derin izler bırakır ki, onlardan kaçmak neredeyse imkansız hale gelir. Ne zaman bir hatıra düşünülse, zamanın akışı durmuş gibi hissedersiniz. Peki, unutmak mı daha zor, yoksa hatırlamak mı? Bu iki eylem, birbirinin tam zıttı gibi görünse de, bazen aynı anda her ikisine de tutunmak isteriz.

İnsan zihni, tıpkı bir bahar rüzgarı gibi, seçici bir şekilde hatırlamayı ya da unutmamayı tercih eder. Bazen yaşadığımız mutlu anılar, bulanık bir tablo gibi hafızamızın derinliklerine doğru silinirken, unutmak istediğimiz anılar göğün kararmış yıldızları gibi, her zaman görünür ve peşimizden gelir. O acı veren hatıralar, bizi terk etmeyen bir hüzün bulutu gibi zihnimizde döner durur. Bir bakış, bir ses, bir koku… Hepsi, aniden ortaya çıkarak içimizi sarar. Unutmak istediğimizde, bir kış rüzgarı gibi soğuruz, fakat geçmişin sıcaklıkları bir türlü kaybolmaz. Zihnimiz, bir nehir gibi sürekli akar, fakat bazen o nehrin akıntısı, bizi geçmişin sığ sularında boğar.

Gerçekten unutmak mı istiyoruz, yoksa sadece bazı bölümleri silmek mi? Yaşam, bir kitabın satırları gibi, iyi ya da kötü anılarla doludur. Kötü anıları ve acıları silmeye çalışırken, bazen hikayemizin anlamını kaybetme korkusuyla karşı karşıya kalırız. Acılar, bizi şekillendiren, varlığımızı oluşturan anılardır. Eğer sadece acı veren sayfaları silersek, hikayemiz eksik kalmaz mı? Geçmişin acı dolu izleri, kalbimizde hep bir iz bırakır. Unutmaya çalışırken, aslında kendimizi eksiltme riskini alıyoruz.

Öte yandan, hatırlamak… Hatırlamak bazen içimizi acıtan bir yük haline gelir. Geçmişin anıları, tıpkı bir taşın altına sıkışmış bir yabani çiçek gibi, bazen farkına varmasak da, derinlerde bir yerde filizlenir. Hafızamız, bu anıların tüm detaylarını taşıyabilir mi? Tüm hatıralar bir çanta gibi sırtımızda durur ve her zaman fazla gelir. Geçmişin yükü, bir dağın zirvesine çıkmak gibi zordur. Bazı gerçekleri kabul etmek, onları unutmaya çalışmaktan daha zor gelir. Bazen bu yük, taşıyamayacağımız kadar ağır olur, bir dağ gibi yavaşça üzerimize çöker.

İnsan ruhu, doğası gereği sürekli bir şeylere ihtiyaç duyar. Hem hatırlamak hem de unutmak… Bir yanda acıları hatırlamak, diğer yanda onlardan kurtulmak arzusu. İçsel bir denge arayışı, insanın en temel duygusal çelişkilerinden biridir. Bu çekişme, bir kuşun iki kanadı gibi birbirini tamamlar. Hatırladıkça, geçmişin o ağır yükü kalbimize oturur. Unutmak istediğimizde, bir eksiklik hissi doğar. Ancak aslında bu çelişki, insan olmanın vazgeçilmez bir parçasıdır. Unutmak ve hatırlamak arasında gidip gelmek, yaşamın doğasında vardır. Hatırladıkça daha fazla ağrıyı hissederiz; unutmak isteyince ise bir boşluk duygusu doğar.

Geçmişi nasıl taşıyacağımızı öğrenmek, zamanla en önemli dersimiz haline gelir. Geçmiş, bir parça taşınan bir yük değil, üzerinde büyüdüğümüz topraklar gibidir. Kötü anıları unutmak, onları yok etmek değil, onlarla barış içinde yaşamayı öğrenmekten geçer. Zamanla, o acı veren hatıraları kabul edebilmek, onları bir deneyim olarak görmek, insanın en büyük gücü olabilir. Yazdığımız günlükler, anı defterleri, geçmişin izlerini taşırken bazen acı dolu sayfalarla dolup taşar. Ama önemli olan bu sayfalara nasıl bakacağımızdır. Onlarla barış yapabilmek, o sayfalara saygı göstermek, geçmişin bizden aldığı her şeyi anlamak ve onunla barış içinde yaşamayı öğrenmektir.

Bence insan asla tamamen unutamaz. Her an, her his, her yaşanmışlık, bir şekilde zihnimizde iz bırakır. Hatırlamıyoruz diye yok olmazlar. Gözlerimizde, kalbimizde ve zihnimizde kaybolmuş izler hep vardır. Bir koku, bir rüzgar, bir anlık bakış… Bunlar, geçmişin hatıralarını yeniden canlandırabilir. Unutmak, bir yanılsamadır. Bir şeyleri unutmaya çalışırken, o şeylerin silinmediğini fark ederiz. Zihnimiz, bir çöl gibi geniş ve karmaşık bir alan gibidir; ne kadar toprağını kazarsanız kazın, içerde bir şeyler hep kalır. Unutmak, aslında alışmaktan ibarettir. Hatırlamıyoruz gibi görürüz fakat aslında unuttuğumuzu sandığımız şeylere alışırız. Çünkü unutmak, gerçekte bir illüzyondur.

Zihnimizdeki anılar, bizlere kim olduğumuzu hatırlatır. Her bir iz, bir parça kimliğimizdir. Hatıralarımızı silmek mümkün değildir; ancak onları kabullenmek, içselleştirmek ve onlarla barış içinde olmak, hayatın doğal bir parçası olabilir. Hayat, hatırladıklarımız ve unuttuklarımız arasında bir dans gibidir. Bu dansı anlamak, geçmişi yük olarak değil, bir deneyim olarak görmek, bizi güçlü kılar. Çünkü her hatıra bir ders, her kayıp bir kazançtır.

Bazen unutmaya çalıştıkça, hatıralar daha da belirginleşir. Zihnimiz, bir karanlıkta sakladığımız her şeyi ortaya çıkarır. Bir koku, bir ses, bir sahne; her biri geçmişimize geri dönmemizi sağlar. Bu yüzden geçmişle yüzleşmek, onu bastırmaktan çok daha sağlıklıdır. Çünkü unutmaya çalıştığımız her şey, bir şekilde bizimle kalır. Zihnimiz, unutmak istediğimiz şeyleri hep tutar, adeta bir hazine gibi gizler.

Hatırlamak bazen bir yük gibi gelir. Keşke unutabilsem dediğimiz anlar olur. Ancak unutmuş olsak bile, hissettiklerimiz, içimizde bir yerlerde var olmaya devam eder. Acıları unutmak, onlarla yüzleşmek ve onlarla yaşamak demektir. İşte asıl mesele de budur: Hatıralarımızın esiri mi olacağız, yoksa onları kabul edip yolumuza devam mı edeceğiz?

İnsanın en büyük sınavı, unutmaktan çok, hatırladıklarıyla barışmayı öğrenmektir. Bu, sadece geçmişle değil, aynı zamanda kendimizle de barışmak anlamına gelir.

 

2002 yılında, Sivas' ta dünyaya geldim. Bilgisayar programcılığı öğrencisiyim. Aynı zamanda yazarlık ve şairlik yapıyorum. Gönlünü sanata kaptırmış biri olarak söylemek isterim ki "Ruhlarınıza çok iyi bakın ve ömür boyu sanatla kalın."
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.