SIKIŞMIŞ KALBİN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Gözlerinin derinliklerinde yansıyan kasvet, sanki ruhunun en dip köşelerine işlemişti. Ayaklarının altında kırılgan bir zeminin üzerinde yürür gibiydi, her adımda daha da batıyor, nefes almak zorlaşıyordu. Kalbinde taşıdığı ağırlık, göğsünü sıkıştırıyor, soluk almasını engelliyordu. Gözleri her geceyi gündüzden daha karanlık yapan, hatıralar denizinde boğulmuştu.
Aşk… Ne kadar naif bir kelime gibi duruyor dışarıdan bakanlar için. Oysa içinde fırtınalar koparan, insanı darmadağın eden, her nefeste ciğerlerine dolan bir zehir gibiydi. Sevdanın ateşinden geriye kalan sadece küller değil, aynı zamanda yanmış, tükenmiş bir ruhun izleriydi. İnsanı çaresizce bekleten, zamanın geçmediği anlarda bile kalbinin hızla attığı, göğsünün daraldığı, her nefesin bir öncekinden daha ağır geldiği o hissi anlatmak zordu.
İçindeki sıkışmışlık duygusu, zincirlenmiş gibiydi; ne geri dönebiliyordu ne de ilerleyebiliyordu. Her adımda, her nefeste bir parça daha kayboluyordu. Bir zamanlar tutku dolu kalbi şimdi yalnızca boşlukla yankılanıyordu. Yalnızlık, içinde derin bir yara açmıştı ve o yara her geçen gün biraz daha büyüyordu. Kendini bu acıdan nasıl kurtaracağını bilmez bir halde, hayatın kenarında sallanan bir ipte yürür gibi hissediyordu.
Bir an için bile olsa, bu acının sona ereceğini hayal etmek istedi. Ama her düşünce, her hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor, kalbinin üzerine bir kat daha ağırlık biniyordu. Aşk, ona bir zamanlar verdiği mutluluğun tam tersi bir şekilde, onu her geçen gün biraz daha tüketiyordu.
Yüreğinde biriken tüm sözler, dudaklarından dökülemiyor, içine kapanıyordu. Konuşmak istiyor ama kelimeler boğazına düğümleniyordu. Sevdanın tatlı günleri çoktan geçmiş, geride acı ve pişmanlıkla dolu geceler kalmıştı. Kapanmayan bir yara gibi, her geçen gün daha da derinleşen bir acıyla yaşıyordu.
Kendini bir odanın dört duvarı arasında hapsedilmiş gibi hissediyordu. Oda ne kadar geniş olursa olsun, kalbinin daraldığı, ruhunun sıkıştığı o anlarda mekan daralıyordu. Duvardaki her çatlak, tavandaki her leke, kalbinin içinde yankılanan acının bir yansıması gibiydi. Gözlerini kapattığında bile, o anılar zihninin içinde dönüp duruyor, sanki zihninde yankılanan bir çığlık gibi asla dinmiyordu.
Ve bu acı, o kadar derindi ki, dünyanın tüm renkleri bile onu silemezdi…