SAAT 04.26
Saat 04.26
Sabaha karşı karanlığın son demleri şafak söktü sökecek, birden açılan gözlerim ve kağıda akmak için can atan sözlerim var. Sanki bir şey olmuştu da birisi bana kalk artık bak neler oldu dercesine uyandım bir anda, galiba zihnim kotasını doldurdu. Daha fazla alamam taşıdıklarım yükte hafif paha da ağır şeyler der gibi. Artık zihnim bile bana resti çekiyor. Bir bende yok bu kararlılık. İsyanlarım, neden böyle diye sorguladıklarım, sonra düşünürüz kutusuna attıklarım, belki de gereksiz ama bilgi saydıklarım ve daha nicesi. Tüm bunların yanına sıkışmış üç beş güzel anı, tüm yaşanmışlığım ve manevi mal varlığım olan huzur dolu anlarım. Az ve değerli tıpkı bir istiridyenin kalbinden çıkan inci gibi korunası ve özenesi. Oluşması yıllar alan güzelliği dillere destan bir inci tanesi. Tüm bu güzelliği nazaran beni derin uykumdan uyandıran zihnimin incileri değil lakin. Çokça acaba mı düşünceleri ve bundan sonra ne olurla dolu soru işaretleridir beni uyandıran. Acaba bu yolu değil de diğerini seçseydim nereye varırdım. Acaba anneme karşı o sözü söylemeli miydim? Daha fazla çalışsaydım o dersten geçebilir miydim? Kardeşlerime yeteri kadar sarıldım mı? Babama nasılsın baba bugün diye kaç kere sordum? Cesur’un (evinizin köpeği) yavruları büyür mü acaba, kışta geliyor üşürler mi ki, yeğenlerim büyüyünce nasıl birer insan olur acaba? Galiba benim hiç noktalı cümlelerim yok zihnimde, virgülle sıralanıp soru işareti ile uzayan ve sonlanan cümlelerim var. İşte öylesine uyandım sabaha karşı 04.26’da tıpkı bu hayatı da öylesine yaşadığım gibi…