PÜR-HAYÂL
Hayâl dünyası; her deminde ayrı lezzetler tattıran, herkesin farklı tonlarda yaşadığı duyguların aynı anda yaşandığı bir hiçlik. Gözlerini aydınlık sabahlara açanlar ile güneşin renginin ne olduğunu bilemeyenlerin beraber nefes aldıkları ortak bir evren. Düşünce aleminde prangalarından kurtulmuş ve gerçekliğe yalnızca bir hayal kadar uzak olan insan zihninin, sınırsız yetki ile donatılmasının müsait kılındığı sonsuzluk.
İnsan, göz kapaklarının altında yatan hayalleri ve kendini tüm çıplaklığıyla bulduğu bu evrende yaşamaktan ayrı düşünülemez. Her anını yaşamak zorunda bırakıldığı, üzerinde sadece gerçeklerin var olduğu dünyanın hissettirdiği keskin soğuktan, sıkıntılarından, bozguna uğrayan düşüncelerinden, hayallerine sarılarak kurtulmaya çalışır. Bu kaçış hayâl kurmak, hayâllere dalmak, hayâl âleminde gezintiye çıkmak… Nasıl tarif edilirse edilsin, sadece insanın bozulan zihin çarklarının birbirleri ile tekrardan ahenkli şekilde çalışmasını sağlamakla kalmaz; insanın maddi ve manevi boyutta motivasyonunu tazeler.
Belirsiz bir yükseklikte, sonsuz bir âlemde veyahutta en güzel tabiri ile bulutların üstünde süzülen insan, maddi olguların getirdiği külfeti bu kısa yolcuğu esnasında hissetmez, hissetmek istemez. Buna karşın düşünceleri, fikirleri, istekleri ve amaçları ağırlık kazanır ve kucakladığı bu ağırlıklar ile kendisini görmek istediği tüm senaryoların içinde buluverir. Bu durum her ne kadar insanın gerçeklikten uzaklaşması olarak görülse de tekrardan gerçekliğe dönebilmek için nefes almasını sağlayan bir nevi hayata moladır. Öyle ki; bir hayâl ile başlayıp gerçeklik kazanan birçok icat, kitap, şiir veya müzik gibi sayısız örnek mevcuttur dünya tarihinde. Peki bunca örnek insanın hayâl kurmasının yanı sıra aslında hayâllerine bir karşılık aradığının göstergesi değil midir? Göz kapaklarının arkasında canlanan belli belirsiz resmi gözlerinin önünde görmek istemez mi insan? Elinde olsun istemez mi her vakit ulaşmak için?
Şüphesiz ister, muhakkak isteyecektir. Ancak önemli olanın istemekten ziyade avuçlarında tutmak istediğinin ne olduğunu hayal etmesi gerektiğini kavramasıdır insanın. Nasıl ki sonsuz maviliklere karşı açılan bir kaptan bilinmeye karşı denizlerin ötesinde, henüz kimsenin ayak basmadığı adaları, doğanın en saf haliyle şekillendirdiği güzelliklerin hayalini kuruyorsa, insan da bilmediğini hayâl etmenin dalgalı ve fırtınalı yollarında kaybolma sancısını yaşamadan, bilinmezliklerin ötesindeki bildiğini hayâl etmeli.
Ez cümle, insan ne olursa olsun uzak kalmamalı hayâllerinden. Hayâl etmeli ancak öyle bir hayâl etmeli ki başıboş özgürlüğü bir anlam kazansın, kazandığı anlam onu özgür kılsın.