MİRA
Sevmenin huzurlu hissettirdiğini bilmezdim. Tüm bildiklerim kırmızı bir kalemle altı çizilmiş yalanlardan ibaretti.
“Doğrular değişebilir” demişti kır saçlı bir ihtiyar. Önceleri pek kaale almazdım söylediklerini. Bunamış bir beyin hücresinden çıkan kuru gürültü gibi gelirdi. Oysa, yaşanmışlık vardı sözlerinde. Bir kurtuluş aramamdan korkmuştu, tıpkı kendisi gibi. Aradığım şey uğruna kurduğum ittifaklardan korktu. Fırtınadan sağ çıkamamamdan, her bir et parçamın kuruyup çekilmesinden, sevmemden, ağlamamdan, bir avuç suda çırpınmamdan korktu ihtiyar.
Gölgelere sığınmaya başladım. Sevmekten ve sevilmekten kaçmak istedim. İhtiyar yanılmamıştı. Korktuğu her şey başına gelmişti. “Ah be çocuk. Ne diye dinlemezsin bu ihtiyarı.” Dedi bana. Haklıydı.
Denizlerden korkan bir adama aşık olabilecek o zavallı deniz kızını nereden bulabilirdim ki? Ya kötü bir deniz cadısı isterse ondan kalbini? Üstelik de karşılığında alırsa sesini, nasıl duyarım beni sevdiğini söylediğini? “Seni seviyorum” demeden de “seni seviyorum” demek mümkün müdür?
Aşktan ziyade sevgi isterim hayattan. Aşk, bir sapkınlıktır. Çoğu zaman bir delilik, aptallıktır. Benliğimizden arındığımız, düşünme yetimizi kaybettiğimiz, biz olmadığımız bir bizdir. Aşk bittiğinde -evet, aşk da biter- her zaman “ne kadar da aptalmışım” deriz. Bu cümleyi kuran ise asıl bizdir. Sevgi ise daha gerçektir. Sevgi, huzurdur. Birini sevmek ve sevilmek kişiyi yormaz, yoramaz. Duyguların en güçlüsüdür sevgi. Birini özlemek de sevginin bir parçasıdır ayrıca. Ne derler bilirsiniz. Kavuşabileceğin birini özlemek güzeldir.
Sevgiyi bulabileceğimi düşünmezdim. Her zaman gerçek bir şeyler aradım. Hüsrana uğradığımda anladım aramanın faydasız olduğunu. Ararsan bulamazsın. O sana gelir. Umuda küstüğüm vakitte elinde bir paket çikolatayla geldi. Küçük bir çocuğu andıran bakışları taptaze gülümsemesine eşlik ettiğinde gökyüzünde bir yıldız kaydı. O Mira’ ydı. Mira bir mucizeydi. Okyanusun ortasında yavru bir ördek görmek kadar mucizeviydi. Saçları siyah, gözleri asel olan bir Mira’ydı. Mira, umudun son kırıntısıydı. Yavru Mira büyüyecek ve koca bir asel olacaktı.
Mucizelere inanmayı bırakmak yapılan en aptalca eylemdir. Oysa, düşündüğümüz tek şey hayatın pembe bir buluttan ibaret olmadığıdır. Doğruluk payı olduğunu düşündüğüm bir kanı fakat ağlamadan gülemez insan. Önce ağlar doğarken insan. Sonraları öğrenilir gülmek. Bazen sevdiğinin gülmesi de bir mucizedir bakıldığında. Huzuru aradığın yer sıcacık bir gülümsemede saklıdır.
İhtiyar yaşasaydı eğer tüm bu anlattıklarımı duyduğunda kısılmış gözleri yaşlarla dolardı. “Sevgiyi bulmak kolay değildir çocuğum. Sevgiye sıkıca sarıl, umuda sıkıca tutun.” Kulaklarımda çınladı pek tok sesi. Onun için bir enkaz gibi görünürdüm çoğu zaman. O, sevgiyi bulduğumu göremedi. O, Mira’yı bulduğumu göremedi. O, mucizelere inanmaya başladığıma şahit olamadı.
Denizden korkan bir adama aşık olan deniz kızı, yaşlı deniz cadısıyla verdiği savaşta galip gelemedi belki ama sevdiğini söylemek için en güzel yolu seçti. Yazdı deniz kızı, sayfalarca ve belki de asırlarca yazdı. Dünyada ki tüm dilleri öğrenerek, yeni diller keşfederek anlattı Mira. Mira’ydı bu, bir mucizeydi.