LANAT BE MAN

Parçanın “lanat be man” dediği yerde oturup kendime sarılıyorum. Kendi kollarımı kavrıyorum usulca, kabuğunu ufalıyorum, zihnimin sayfalarını çeviriyorum. Yavaşça dokunuyorum bir Tevrat’a, İncil’e dokunur gibi; tahrif edildiğini bildiğim hissiyatlarıma. Papa bilmem kaçıncı Leon’un hangi cümlesini kendi menfaatleri uğruna değiştirdiğini çözmeye çalışıyorum. Ne için, ne uğruna değiştiğimi idrak etmek istiyorum.
Uğruna tahrif edildiğim konsillerin o çarpık balkonlarında oturuyorum. Oturdukça ağlıyorum, ağladıkça büyüyorum. Büyüdükçe anlıyorum ne uğruna değiştiğimi. Kendime sarılıyorum ve değiştiğim yerlerden çekiliyorum kabuğuma; söylemek istediğim binlerce kelimenin arasını toparlamaya çalışıyorum.
Kırılmış bir vazonun alelade birleşmiş parçalarına uzanır gibi uzatıyorum ellerimi kalbimin derinliklerine. Bir çarpsam hislerime devrileceğim; panikle yerle bir edeceğim parçalarımı. Bir uzansam kuyudaki asaya, bir uzansam yaracağım göğsüme batan karanlıkları. Papa bilmem kaçıncı Leon’la bilmem kaçıncı kez konuşacağım. Tahrif edilen hislerimin Barnabas’ını bulacağım.
Düşünüyorum. Zihnime ağırlık yapan tonlarca düşünceyle kaldırıyorum içimde ağlayan küçük çocuğu. Kendime sarılıyorum. Kendi gözlerimi siliyorum, kadim bir tabletin tozunu alırcasına. Dilini bilmediğim bir metni bozmadan, usulca.
Ellerime takılıyor gözlerim. Parmaklarımı sıkan yüzüklerin sızısıyla irkiliyorum. Yevme lâ yenfeu’da fayda vermeyecek zer û sîmleri fırlatıyorum birer birer. Süratle koşuyorum ilim yüklü zatların ardından. Kurtulmak istiyorum iblislerin nefret dolu vesveselerinden. Yevmü’d-dînin mâlikine uzanmak, arşa istiva eden kudretin gölgesine sığınmak için direniyorum.
İttikçe itiyorum düşüncelerimin ardında duran demirden kubbeleri. Kubbeler atıyor beni rengi solmuş baharlara. Bunalıyorum bir bahar ortasında. Sıcak, kavuruyor küçük çocukların minik ellerini. Kaçıyorum bir bulutun davetçi gölgesinden. Gölgeler, helâk ediyor altında duran korkmuş gözleri. Yevme lâ yenfeu’da fayda verecek gözlere sığınıyorum. Korkuyorum, mahlûkun eşrefiyken derk-i esfele atılmaktan. Korkuyorum yevme yub’asûnda rüsvâ olmaktan.
Kendime uzanıyorum. Kendi ellerimden tutup gitmek istiyorum sırat-ı müstakîme. Sıratlar kayıyor ayaklarımdan. İki kez yüzülmesi mümkün olmayan nehirlere dalıyorum; bilmem kaç kez, kaç farklı suretle. Ben, aynı ben kalamıyorum. Irmaklar her akışta özümden bir parça çalıyor, benliğim kıyılara vuruyor.
Değişiyorum, kaybediyorum zihnimdeki en tesirli cümleleri. Atılıyorum ahid sandıklarına. Ölümü saklıyorum ve ölümsüzlüğü. Düşünürken ölümü, kendi kabuğuma çekiliyorum. Kendi kollarımı sarıyorum defaatle. Yudumlarken çayımı bir mabedin balkonunda, ne için ve ne uğruna değiştiğimi idrak ediyorum.