KİŞİ AYNASI KADARDIR

“Gönül aynan saf olmadıkça, çirkini güzelden ayıramazsın.” der Hz. Mevlana. Hakikati görebilmek için gönül aynasının parlak, basiretin açık olması gerekir. “Basiret” kelimesi, “basar” kökünden gelir ve sadece görmek değil, hakikati kavramak anlamına da gelir. Hakikati kavramak isteyen insan aynasına iyi bakmalı.
Kişi aynası kadardır, ve gönül aynasını parlattığı kadar dünyayı algılar. Aynasını parlattıkça kendini tanır ve hayatı anlamlandırır. Ayna, sadece fiziksel bir yansıtıcı değil, aynı zamanda insanın iç dünyasını, kalbini ve ruhunu da yansıtan bir unsurdur. Ayrıca ayna, tasavvuf ve felsefede, insanın kendini tanıma yolculuğunun simgesi olarak kullanılır. Tasavvuf düşüncesinde insanın doğduğunda elinde bir ayna olduğu, fakat bu aynanın ilk başta mat olduğu anlatılır. İnsan, ilimle, tefekkürle, güzel amellerle içindeki aynayı parlatır. Kendi içini yani özünü ne kadar temizlerse, aynası da o kadar berrak olur. Ayna ne kadar parlaksa, kendine dair gerçekler de insana o kadar net görünür. Aynayı kirleten şey ise nefis, kibir, haset, bencillik ve günahlardır.
İsmet Özel bir şiirinde “aynada kendi iskeletini görebilmek” derken aslında insanın kendi özünü görebilmesinin zor olduğunu ifade etmiş. Yani kolay kolay “İnsanlar kendini aynada göremez.” Görebilmesi için ise gayret etmesi ve aynasını parlatması gerektiğini anlatıyor bir cihette. Hülasa, aynaya baktığımızda eğer içimizdeki güzelliği ya da kötülüğü görebiliyorsak demek ki aynamızı iyi parlatmışız demektir. İnsan, aynada kendini görebiliyorsa, içsel derinliği ve duyarlılığı artmış demektir. Öyle ki, bir hata yaptığında aynaya bakmak istememesi, ya da aynadaki suretini gördüğünde aynayı paramparça etmesi de o kişinin aynaya baktığında iç güzelliğinin kayboluşuna yönelik tepkisindendir.
“Senin gözündür seni ihbar eden. Her neye bakarsan kendi yüzündür, kimde ne görürsen kendi özündür.” diyor Yunus Emre. Mesnevi’de geçen bir hikaye vardır ve Yunus Emre’nin bu sözünü destekler. Bir gün Ebu Cehil, Peygamberimizin (sas) yanına gelir ve Peygamberimize:
— “…senden daha çirkin suratlı biri gelmemiştir.”
Sonra Peygamberimizin yanına Hz. Ebu Bekir (ra) gelir, ve o da:
— “Ya Resulallah! Senden daha güzel, daha parlak bir yüz görmedim.” der.
Peygamberimiz ise her ikisine de “doğru söyledin.” der ve bunu duyan sahabe böyle cevap vermesinin hikmetini sorarlar.
Peygamberimiz (sas) ise şöyle yanıtlar:
“Ben Allah’ın cilaladığı bir ayna gibiyim, bana bakan kendini görür.”
Bu hikaye “kişinin aynası kadar” olduğunu açıkça gösterir.
İlim aynaya benzer… İlim arttıkça insan kendini daha iyi tanımaya başlar. Bu sebeple aynayı parlatan unsurlardan biri de ilim öğrenmektir. “Allah’tan korkun ki, size bilmediklerinizi söylesin.” Bakara suresindeki 282. ayet ve “Bildikleriyle amel edenlere Allah bilmediklerini öğretir.” hadisi insanların sürekli olarak nefsini arındırması gerektiğine ve bilmediklerini öğrenmeye gayret etmesi gerektiğine dair ipuçlarını içerir. Bu sayede insan kendini tanıma yolculuğunda yol katedebilir ve ayrıca bu durum insanın kişisel gelişimine de katkı sağlar.
Aynadaki suretimiz değiştikçe, iç dünyamızın da bir dönüşüm içinde olduğunu hatırlamalıyız. Kişi kendi aynasını iç dünyasını müşahede etme niyetiyle kullandığı ölçüde kendi siretini de o ölçüde tanıması mümkün olur. “Kendini bilen Rabbini bilir.” hadisini merkeze alan insan nefsini arındırabilir, böylelikle dünyaya ve insanlara baktığı aynasıyla hakikatleri seyre dalabilir. Ayrıca “Güzel olan iyi değil, iyi olan güzeldir.” sözünü şiar edinerek aynadaki suretimizin geçici olduğunun farkına varan insan, içsel aydınlanma ve kabullenme yaşayacaktır. Geçici dünyada kalıcı olanlara bel bağlamak, içsel dünyamızdaki güzelliklerden mahrum kalmak anlamına gelir. Ezcümle, içimizde bir ayna olduğunu ve ancak bu aynayla kendimizi ve dünyayı tanıyabildiğimizi unutmamalı insan. Vesselam.