KENDİNE YABANCILAŞARAK HAYATI ANLAMAYA ÇALIŞMAK
Dönemsel fark edişlerin, dünyaya haykırışların, hayata önem atfedişin bir yolculuk olarak vuku buluyor zihninde. Merak ediyor, anlam arayışında buluyorsun kendini. Kendini tanıyamadan hayatı anlamak, sükunet içinde olan bir insanın sözlerini duymaya çalışmak gibidir.
Muhtemelen, herkesin yaptığı bu hatayı analiz edebilmek için derin düşünmek ve öz eleştiri yapmak gerekiyor. Hayatı anlamak için büyük çabalar sarf ediyoruz. Hayata anlaşılması gereken bir ders gibi bakıldığında onu anlamak için kendi totemlerimizi oluşturabiliriz. Belki yaptığımız hatalardan ders çıkarmak üzerine kuruludur hayat, gibi fikirler üretebiliriz. İnsan, başına gelen her şeyde -bu belki iyi belki kötü bir şey olabilir- neden arar. Doğamız gereği karşımıza çıkan her şeyi sorgularız. Tıpkı bir bebeğin ilk kez gördüğü gölgesinden korkar gibi biz de bazı şeylerden korkarız ve kaçmak gibi bir tepki veririz. Oysa o yalnızca zararsız bir gölgedir. Kaçarak o şeyden zararı biz ona atfederiz. Zihinde vuku bulan yansımalar kimliğimizin bir parçasıdır.
Herkesin penceresi farklı olduğu gibi zihnindeki benlik algısı da farklıdır. Doğduğun andan itibaren hayatın kendi etrafında senin için döndüğünü düşünüyorsun. Bir başkasının sana yaptığı kötülüğü ya da iyiliği bile değerlendirirken kendi yansıman karışıyor ona. Çocuk yaşta deneyimlediğin, sırf sana “aferin kızım” dendi diye aynı davranışı yaptığında neden aynı tepkiyi almadığını sorguluyorsun. Oysa bir başkasının değerlerini, hayatını, yaşadığı deneyimleri asla düşünmüyorsun. Onun hayat hikayesinde senin yanlışların sorgulanabilir nitelikte. Çünkü öyle deneyimlemiş. Açıkça bir empati bile yapamıyorsun. Çünkü senin hayat hikayen, senin değer yargıların ana konu. Diğer insanlar ve başka olaylar ise etrafında dönen küçük yan kahramanlar. Bu kadar derinlemesine kendi penceremize odaklanmışken nasıl olur da çoğu zaman kendimize yabancılaşırız? Ana karakteri olduğun bu macerada nasıl olur da kendine yabancı kalır bir o kadar da karakterinin yansımasıyla tüm dünyayı değerlendirirsin? Her konuda her soru işaretinde kendi deneyimini katar kendi heyecanını katar diğer insanların öngörüsünü reddederek değerlendirirsin? Aynı zamanda yabancılaşarak bunu yapmak nasıl mümkün olabilir?
Zamanın acelesiz, zarif bir şekilde ilerlediğini düşünürseniz eğer üzerinizde bıraktığı etki de kümülatif değerlerden ibaret olur. İnsanın kendini tanıyabilmesi ne büyük bir nimettir. Zaman kümülatif yani hayatınız boyunca deneyimlediğiniz her şeyin üstüne yeni bir bilgi katarak ilerliyor ve sizi bu yeni olmayan daha gelişmiş farklı bir bilgi ile karşılıyor. İnsan bu noktada bu aslında yeni olmayan kümülatif bilgiyi değerlendiremediği zaman kendine yabancılaşıyor. Ben bu bilgi ile ne yapacağım? Bu bilgiye tepki verecek olan ben nasıl değerlendireceğim? Ben, bu bilgiyi nasıl etkileyeceğim?
Sancıların seni hiçbir zaman terk etmez. Sadece bastırırsın onları. Ruhunun derinliklerinde senin özün var. Doğduğundan itibaren belirlediğin gayedir bu öz. Gayen hiç değişmez. Karakterinin temelinde bu gaye yatar. Gayeni tanımayı reddedip hayatın için vereceğin kararları değerlendirirsen kendinden uzaklaşırsın. Bunu bilmiyorsun. Senin özün, senin hayatının sırrı sende saklı. Bu sırrı keşfedebilmeyi kim istemez ki? Keşfetmek, öğrenmek uğruna çektiğin birkaç sancı, bunalım seni gayene yaklaştırır. Gayen ise seni besler, kararlarına destek olur. Bir ‘başka’dan etkilenerek aldığın her karar gayenden uzaklaştırır. Bir ‘başka’nın kabullenimine dilenirsen özünden uzaklaşırsın. Geriye dönüp baktığında ise değer yargıların, kurcaladığın o hayat sana yüzünü göstermez.
Hayatımızın yılgınlık silsilesi içerisinde sürünüp giderken anlam arıyoruz. Anlamı bulduğumuzda ne olacak? Hep şikayet ediyoruz; bu hayatın anlamı ne? Bulamıyorum. Bulursan ne olacak biliyor musun? Hiçbir önemi kalmayacak. Yaşadığın sancıların çektiğin acıların hiçbir önemi kalmayacak ve sen anlamını bildiğin (kulağa olumlu geliyor) boşluğa düşeceksin.
Sen anlam ararken, aradığın bu anlamın ne olduğunu bilmeden bazen sevdin, bazen nefret ettin ve bazen de üzüldün. Anlamsızlık değildi aslında hayat veya anlam da değildi. Çünkü hayat anlam veya anlamsızlıktan ibaret değildi. Daha geniş skalası vardı. Daha büyük olasılıkları ve sancılarının asıl ilacı…
Aradık ve bulamadık. Sevmedik çünkü bizi yılgınlığa uğrattı.
Oysa asıl yaşama amacımızı oluşturan bu yılgınlıklardı.
Bugüne kurşun olan yarına çiçek olur, bugüne gül olan yarına ateş olur. Gün güne uymazken geceleri nasıl uyunur?