Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 10°C
Çok Bulutlu
Afyon
10°C
Çok Bulutlu
Paz 10°C
Pts 8°C
Sal 7°C
Çar 9°C

KELİMELER ESKİMEZ

KELİMELER ESKİMEZ
23 Kasım 2024 15:26
99
A+
A-

Kıyafetler eskir ama kelimeler eskimez.

Zihinler yorulur ama kelimeler yorulmaz.

Kalp mühürlenir ama kelimeler mühürlenmez.

“Ebediyen yaşayan tek şey kelimelerdir.”

(William Hazlitt)

Bir lisânda en büyük acıyı kelimeler yaşar. Kelimeler de yalnız kalır, terk edilir ve bir başına kalır tarihin tozlu sayfalarında. Unutulur ve hatırlanmaz.

İşte böyle kelimelere “eskimiş” yaftası konulur derhal.  Eskimiş deriz ve bir darbeyi de bizden alır.

Halbuki kelimeler; bir anıyı taşır, bir hüznü, bir sevinci taşır içinde, başlı başına bir mirastır. Ve kelimeler asla eskimez.

Lügatta çok bilinmeyen bir kelimeyi aradığımızda sıklıkla karşımıza çıkan ifade şöyledir: “Eskimiş” veya “Eski dil”

Bilhassa kadim Osmanlı Türkçesi kelimelerimizi arattığımızda, bu ifadeyle yüzleşiriz.

Kelimeler eskir mi? Eğer eskiyorsa kime göre ve neye göre eskir? Kelimeleri eski kategorisine koyanlar bize bu soruların cevabını vermeli. Kelimelerin eskimesinin bir ölçüsü mü var? Kaç yıl geçmeli bir sözcüğün “eski dil” sayılması için? Kaç asır geçmeli? Bunlar sözcüklerin eskimesi için bir sebep olabilir mi? Bu soruların sorulması ve cevap aranması elzemdir. Kelimelerin haysiyetinin kurtarılması için bu bir ihtiyaçtır. Evet, kelimelerin de bir haysiyeti, bir ruhu vardır.

Ne yazık ki, eski dil diyerek bir yerde kelimelerin ruhuna zarar veriyoruz.

Eserlerindeki dilin ağır oluğunu bildiğimiz, 400 yıl kadar önce yaşamış olan William Shakespeare’ın kitapları İngiltere’de bir ilkokul, ortaokul öğrencisi tarafından okunabiliyorken biz neden Bâkî gibi Nebî gibi kendi değerlerimizin eserlerini okuyamıyoruz? Zirvede yer alan Mesnevi’mizi sadeleştirmeden okuyamıyoruz ne yazık ki. Bir Fransız veya bir İngiliz 100-400 yıl önceden yaşamış atalarının eserlerini okuyabiliyorken biz bunu neden yapamıyoruz, neden böylesine aciz kaldık? 50 yıl öncesindeki bir eseri bile okurken bir çok “yabancı” kelimelerle karşılaşıyoruz. Yabancı ya da bilinmeyen kelimeler. Kendi kelimelerimize yabancı kelime demek bile lisanımızdaki tahribatı anlamamız için yeterli.

Kendi kelimelerimize yabancılaşmak!

Bu hakikat içimizi ürpertmeli…

Sözcüklere “eskimiş” ya da “eski dil” diyerek algı mı oluşturuldu zihnimizde. İnsan eskimiş bir eşyayı kullanmak istemez, neden eskimiş kelimeleri kullanmak istesin ki? Belki de bu algılarla hayatımızdan çıkmış oldu kadim kelimelerimiz ve sadece hayatımızdan da değil, şiirlerimizden ve edebi eserlerimizden de uzaklaşmış oldu. Eskimiş diye kaldırıp atılan her kelime aslında, bizi tarihimizden de atıyor, uzaklaştırıyor. Biz farkına varmadan, tarih şuuru yitiriliyor.

Kullandığımız kelime sayısı azaldıkça dilimiz de fakirleşti düşüncelerimiz de. Üretkenlik azaldı.

“Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.”

Ludwig Wittgenstein

Dile sınır konulması yazdıklarımızın kalitesini de doğrudan etkiliyor. Ne kadar çok kelime biliyorsak o kadar çok duygu ve olguyu anlatma imkanına ulaşıyoruz. Sonuçta, bildiğin kelime kadar anlarsın, bildiğin kelime kadar konuşursun, düşünürsün ve yazarsın.

 

İnsan yeni durumlarla yeni olaylarla karşılaştığında yeni kelimelere ihtiyaç duyar. Böylelikle yeni kelimeler hayatına eklenir insanın. Milletler de bu böyle olur, hayatın akışı içinde yeni sözcüklere gereksinim duyulur, kelimeler transfere uğrar medeniyetler arasında, kelime alışverişleri yaşanır.

“Dil varlığın evidir.”

Heidegger

 

Kelimeler neden önemli?

Kalbe giden yollar kelimelerle inşa edilir.

Bu yüzden kelimeler çok mühim, ağzından çıkan her kelâma ehemmiyet vermeli insan.

Kelimelerin öksüz bırakılması bir lisanı yok olmaya sürükleyebilir. Bizim lisânımız da bu tehdit ile karşı karşıyadır. Sadeleştirme yapıldığı bahane edilerek nice kelimeler kullanımdan çıkarıldı, çıkarılıyor. Tüm bunlara rağmen orada, burada tek tük şair ve yazar çıkıp bu unutulmuş, ölü kelimelere can vermeye çalıştılar, çalışıyorlar. İsmet Özel gibi bazı şairler daha önce hiç karşılaşmadığımız kelimelere şiirlerinde yer vermişler.

“Oysa insan zemheriyi ve kadının doğurma vaktini bilir.”

İşte bu mısrada da görüldüğü gibi.

İsmet Özel sahipsiz kalan, öldürülen kadim kelimelerimize şiirlerine alarak tekrardan o sözcüklere can vermiştir, sahip çıkmıştır ve adeta diriltmiştir.

Şu anki en büyük problemimiz insanlarımızın düşünme yetisini kaybetmiş olmasıdır.

Düşünme melekelerini yitirmiş bir nesil ile yüz yüzeyiz. İçinde yaşadığımız çağda düşünmek en az yaptığımız fiil oldu artık. Öğrencilerin şu anki günlük kelime sayısı 200 civarında…

Böyle bir öğrenci düşünemez.

Düşünemeyen insan sorgulayamaz, konuşamaz ve yazamaz.

Lisânımıza sahip çıkmalı ve yitirdiğimiz değerlerin eksikliğinin bizi neye sürüklediğinin farkına varmalıyız.

Bu farkındalık ile dilimizin yeniden doğuşuna vesile olabiliriz. Kelimelerimizi koruduğumuz ölçüde dilimiz de korunmuş olur, düşüncelerimiz de. Ceddimizin bize emanet bıraktığı en büyük mirasımız olan lisânımızı hak ettiği konuma yerleştirmeliyiz.

Ancak bu bilinçle geleceğe bir mum yakmış olabiliriz.

Fen Bilimleri Öğretmeni/Okur-Yazar
YORUMLAR

  1. kadir budak dedi ki:

    Gerçekten de günümüzde çok küçük gibi görülen ancak çok önemli olan bir sorundur konuşmak anlamak, anlatmak.. Hele ki eskimeyen eski kelimelerimiz..

  2. ERDAL ÖZ.. dedi ki:

    Yazdı kalem coştu kelam
    Mânâlar derin.
    Gönüller şimdi huzurlu ve serin
    Hissetmiyorsa kalpler,
    Ve anlamıyorsa beyin.
    Ey cahiller okumadan gidin!
    Bir yazı okudum farkındalık diz boyu
    Ve mânâlar çok derin…